Hasan SABAZ
Ümmet yaralı
Ümmet yaralı ve yaralar vahşi darbelerden dolayı kanamaya devam ediyor.
Her gün yüzlerce insanın öldürülmesini artık normal görmeye başladık ki, bu, bırakın İslami bakışı, insani açıdan bile bitişimizi gösteriyor.
Tüm çabamızla yangını söndürmeye çalışacağımıza keskin bir tarafgirlik, basiret ve ferasetimizi örtüyor.
Kaynaklarımızla, kültürümüzle, inancımızla “biz” olamıyoruz.
Katliamlar, hukuksuzluklar, zulümler görülmüyor bile.
Tarafgirlik hastalığı, ümmetin selameti için dua etmemizi bile engelliyor.
Ve yaralarımız kanamaya devam ediyor.
Mısır’da cuntanın yargıçlarının baktığı Müslüman Kardeşler davasında 683 kişiye daha idam cezası verildi. Haklarında idam kararı verilenlerden biri de Müslüman Kardeşler Teşkilatı Rehberlik Konseyi Başkanı Muhammed Bedii.
Umursamıyor bunu İhvan lideri.
Zindana, işkenceye, idama yabancı biri değil Muhammed Bedii.
Şehid Seyyid Kutub’un zindan arkadaşıdır.
Kendisiyle idam kararı hakkında görüşen savunma heyetine şunları söylüyor:
“Bizim sürekli attığımız ‘Allah yolunda ölmek en yüce temennimizdir’ sloganı şaka değildi. Beni bin defa idam etseler yine haktan vazgeçmem. Allah’ım kabul et! Allah’ım kabul et!”
Allah yolunda öldürülmeyi bu şekilde karşılayan birine “yanlış yaptı, kaybetti” diyenlerin hareket noktalarının İslami olduğu iddia edilebilir mi?
Ama maalesef bunu diyen Müslüman kimlikli kimselere rastlıyoruz.
Onlar için zalimlerin kararları da işlenen cinayetler de o kadar önemli değil.
Her tepkinin sonunda bir “ama” başlıyor.
İdam kararları için de öyle…
Bu arada basın, dünyanın tepki gösterdiğinden söz ediyor; ama doğru değil.
Amerika, israil, Avrupa ve Körfez krallıklarının bu idam kararlarını memnuniyetle karşıladığını aslında herkes biliyor.
Ümmetin bu yaralı hali küresel emperyalizme ve işbirlikçilerine zevk veriyor.
Bu kirli rüzgârın önüne geçmek ve ümmete kurtuluş çaresinin öz kaynaklarına dönmek olduğu yeniden hatırlatılmalı.
Küfür cephesinin değer yargılarından kurtulduğumuz anda yavaş yavaş bulutların dağıldığını ve berrak gerçeklerin ortaya çıktığını görebileceğiz.
İşte “Peygamber sevdalıları platformu” Allah’a şükürler olsun ki, böyle bir çaba içerisindedir.
Peygamber aleyhissalatu vesselamın örnekliğinde ümmeti bir araya getirebilmek bu zamanda yapılabilecek en önemli şeylerdendir.
O alan berrak ve temiz bir alandır. Eğer alanı gösterip insanları kendimize çağırırsak bunun adı istismardır.
Ama Allah’a şükür ki, herkes, önyargılarından sıyrılıp o berrak alana davet ediliyor.
İyi niyetle bakanlar bu çabayı fark edebiliyor. Faruk Köse, hem yapılan işin önemini anlatıyor hem de nasıl daha faydalı hale gelebileceğine dair önerilerini söylüyor:
“Ben buradan, “Peygamber Sevdalıları Platformu’na takdirlerimi ve tebriklerimi iletmek istiyorum. Gerçekleştirdikleri programlarda bağlı bulundukları cemaati vitrine çekmeyip, sadece “Peygamberi sevda”yı öncelemelerinin, bu ülkede yaşayan Müslümanların en çok ihtiyacı olan “birlik/vahdet”e ve “Ümmet bilinci”ne çok önemli katkılar sağlayacağını düşünüyorum. Bugün için ideal düzeyde olmasa da, “İslam davası” adına “yakın geleceğin yeşeren başaklarının tohumları”nı attıklarına inanıyorum. Atılan tohumların yeşer(ebil)mesi için, gelecek yıldan itibaren, “organizasyon”a ve “sunumlar”a farklı kesimleri de dâhil etmelerinin yerinde olacağını, içeriğe biraz daha nitelik kazandırılmasını öneriyorum.”
İyi niyet üsluba böyle yansıyor.
Bir de birine ait şu cümlelere bakın:
“Kutlu Doğum Haftası adı altında yapılan etkinliklerin elbette olumlu yönleri, etkisi söz konusu edilebilir. Ancak Peygamberi, bir hafta içine sığdırmak, sonrası için bir önemsizlik duygusu oluşturmaz mı?
Yapılan kutlamaların içeriği de hafta vurgusunun aceleciliği ile orantılı olarak hatalar barındırıyor. Peygamber sevgisinin adeta yarıştırılır hale gelmesi, “melek” peygamber algısını besliyor ve her insan için örneklikte kaçak oluşturmayan “beşer” tarafı öteleniyor. Bu durum aynı zamanda ikinci hatalı bir bakış olan, “haberci” peygamber algısını tersten besliyor.”
Öylesine önyargılı ve tepeden bakan bir üslup ki…
Peygamberin bir haftaya sığdırılabileceği kaygısını taşıdığını ima eden zatın yazılarına ve çalışmalarına bakıyorsunuz; ama peygambere neredeyse hiç rastlamıyorsunuz. Oysa her ay ve haftada gündemde tutulması gerekmez miydi?
Peygamber Sevdalıları, bu sevdayı her yere ve yılın her vaktine yaymaya çalışıyorlar. Bunun bir hafta olarak başlayıp, bir aya, oradan da bir mevsime yayıldığını görebilmek için önce önyargıları bırakıp bakmak gerekir.
Allah’ın izniyle bu sevda her zaman ve mekanı dolduracaktır.
Rabbim sahih bir bakışa sahip olabilmemiz için Müslüman ferasetini hepimize nasip etsin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.