Üstad’ın kefeni daha ağarmadan naaşını kaçırdılar

Üstad’ın kefeni daha ağarmadan naaşını kaçırdılar

Dönemin zorba yönetimi tarafından sürgün, hapis, işkence ve her türlü eziyetlere maruz kalan Bediüzzaman Said-i Nursi’yi, Risale-i Nur talebelerinden Çantacı Necmi Hoca ile konuştuk.

Hayatı boyunca sürgün, hapis, işkence ve her türlü eziyetlerine maruz kalan Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi, 23 Mart 1960’da vefat etti. Ardından gerçekleşen ihtilal sonrası da hükümet Üstad’ı rahat bırakmayarak, kabrinden çıkarıp başka bir yere götürdü. Bediüzzaman’ın vefat anlarını ve gençlere tavsiyelerini aktaran Necmettin İlgen Hoca, Üstad’ı anlatırken gözyaşlarına hâkim olamadı.

50 yıldır Risale-i Nur’u ile hemhâl olduğunu söyleyen Necmettin Hoca, Üstad Bediüzzaman hakkında İLKHA’ya (İlke Haber Ajansı) değerlendirmelerde bulunarak, gençlere önemli tavsiyelerde bulundu.

“Risale-i Nur büyük bir ilim hazinesidir”

Gençlerin Risale’i Nur’u anlamaları için okumalarını tavsiye eden Necmettin Hoca, şunları ifade etti: “Kırkıncı Hoca’ya sormuşlar; hocam ‘okuyoruz, okuyoruz anlamıyoruz’ demişler.  O da ‘Peki okumayınca anlayacak mısınız’ demiş, Risale okumakla anlaşılır. Okumak lazım, Risale-i Nur büyük bir ilim hazinesidir. Öyle gazete gibi, takvim yaprağı gibi değil ki, tabi ki zorlanacaksın. Zahmetsiz rahmet olmaz, kaidedir bu. Onun için evvela bu işin usulü okumaktır. Risale-i Nur’daki kelimeler hepsi Kur’ani kelimelerdir. Risale-i Nur Kur’an’ın dilidir. Ecdadımızın kullandığı dili hainler, dinsizler, imansızlar ne yapmışlar; irtibatımızı koparmışlar. Risale-i Nur bizi geçmişimize bağlıyor. Biz kalkıp bunun kelimelerini değiştirip, başka kelimelerle bunun boşluğunu güya doldurmaya kalksak en büyük cinayeti yapmış oluruz. Onların yapmak istediği ihaneti, biz yapmış oluruz sevgili kardeşim.”

“Bugünkü gençlerin en büyük handikabı kadındır”

Üstad’ın ahir zaman fitneleri hakkında gençlere olan tavsiyelerini anlatan Necmettin Hoca, “Ahir zamanın cazibedar fitnesinden Cenab-ı Allah muhafaza etsin. Bugünkü gençlerin en büyük handikabı, kadındır. Üstad şöyle diyor; ‘birkaç biçare gençlere bir tembih, bir ders, bir ihtardır. Bir gün yanıma parlak birkaç genç geldiler. Hayat, gençlik ve hevesat cihetinden gelen tehlikelerden sakınmak için, tesirli bir ihtar almak isteyen bu gençlere, bende eskiden Risale-i Nur’dan medet isteyen gençlere dediğim gibi dedim. Sizdeki gençlik katiyen gidecek. Eğer siz daire-i meşrua da kalmazsanız, o gençlik zayi olup, başınıza hem dünyada hem kabirde hem ahirette kendi lezzetinden çok ziyade belalar getirecek. Eğer terbiye-i İslamiye ile o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak iffet, namusluluk ve taat de sarf etseniz o gençlik manen baki kalacak ve ebedi bir gençlik kazanılmasına sebep olacak.’ Demek ki bir Müslüman hayatını, gençliğini Allah yolunda harcarsa, ahirette genç olarak ebedi bir hayat verecek Allah. Diğerleri ise hayatını, gençliğini İslam’a, dine yatırım yapmadığı için gençliğini ebediyen kaybedecek.” diye belirtti.

“Araba yoksa yorganımı satın, araba tutun”

Bediüzzaman Hazretlerinin Şanlıurfa’ya olan seyahatine dair bilgiler de veren Necmettin Hoca, şöyle konuştu; “Rahmetli Bayram abiden duydum. Şöyle anlatıyordu: Isparta’daydık ve Üstad çok hastaydı. Dedi ki; kardeşlerim, hazırlanın Urfa’ya gideceğiz.’ dedik acaba Üstad ateşinden mi böyle söylüyor. Durup dururken, Isparta’dan Urfa’ya nasıl olur. Çağırtmış Zübeyir abiyi, demiş hazırla arabayı Urfa’ya gideceğiz. Arabanın da tekeri patlakmış galiba. Beklemişler bir daha, Üstad bunu şuurla mı söylüyor, ateşinden dolayı mı söylüyor. ‘Ne oldu araba hazırlandı mı? Araba yoksa yorganımı satın, araba tutun’ anlamışlar ki bunu şuurla söylüyor. Arabanın tekerini hazırlamışlar. Üstad’ı bindirmişler. Yanında Bayram abi ve Zübeyir abi var. Bir de arabayı kullanan Bayram abi, bir de Üstad’ımız. Tahir Mutlu abi dedi ‘ben burada kaldım’ dershanede. Hatta dedi ‘arabanın plakasına da çamur sürdük. Yolda ispiyon eden olur diye.’ Ondan sonra Üstad Konya’ya uğramış, kardeşini ziyaret etmiş. Kardeşinin evinin kapısına kadar gitmiş. Hatta bir tabak çorba vermişler. O da çorbanın tabağının içine bir elli kuruş bırakmış, onu bile parasız içmemiş ve Urfa’ya gitmişler.”

“Üstad Hazretleri Mart’ın 23’ünde Kadir Gecesi’nde orada vefat ediyor”

Üstad’ın vefatıyla ilgili de kesitler aktaran Necmettin Hoca, “Abdullah Yeğin abi Urfa’da kalıyordu. O abimizi alıyorlar nerede kalalım falan, İpek Palas Oteline gidiyorlar. İpek palas otelinin 27 numaralı odasına Üstad’ı yatırıyorlar. Üstad Hazretleri orada rahatsız, çok rahatsız, haber almışlar birileri. Bediüzzaman buraya geldi diye Ankara’dan İçişleri Bakanı Namık Gedik denen adam diyor ‘çabuk Said Nursi oraya gelmiş geriye gönderin.’ tabi biz de telaşa düştük diyor. Üstad’a ne yapalım, rapor çıkaralım diyor. Heyetten yol gidemez diye rapor çıkardık. Sonra Bakan yine de gönderin demiş. Efendim demişler ‘çok hasta ambulansımız yok.’ Çöp arabasıyla gönderin demiş’ bak alçaklığa bak. Ama ihtilalde çöp arabasıyla o gidiyor. Men dakka dukka denir, buna. Ondan sonra Üstadın yanına polis müdürü geliyor. Üstad Hazretleri onlara diyor ‘siz benim suyumu ısıtmakla vazifelisiniz. Ben diyor (Hoca anlatırken ağlıyor) gitmeye değil, kalmaya geldim. Siz benim suyumu ısıtın, kabrimi kazdırın’ diyor ve böylelikle Üstad Hazretleri Mart’ın 23’ünde Kadir Gecesi’nde orada vefat ediyor.” diye belirtti.

“İnna lillah ve inna ileyhi raciun”

Bediüzzaman’ın vefat anına dair kesitler anlatmaya devam eden Necmettin Hoca, “Bayram abi anlatıyor Üstad’ımız yattı diyor. Çok hastaydı. Ben gece uyanıp sobayı yaktım. İçerisi böyle sıcacık, Üstad’ımız uyudu. İyice örttüm üstünü. Meğer Üstad vefat etmiş. Bayram abi söylüyor, diyor ki ben önce anlayamadım, sonra baktım Üstad kalkmıyor. Bayram abi sabah namazına kaldırıyor, fakat hiç hareket yok. Sonra bir hoca varmış, âlim onu çağırmışlar ve o gelmiş bakmış ‘inna lillah ve inna ileyhi raciun’ demiş. Ondan sonra doktoru çağırıyorlar, savcıyı çağırıyorlar. Vefat raporu veriyorlar, ondan sonrada Urfa’ya defnediyorlar.” dedi.

“Üstad’ın cenazesinde rengârenk kuşlar gökyüzünde uçuşuyordu”

Cenaze namazının kılınacağı camide çok çeşitli kuşların gökyüzünde uçuştuğunu aktaran Necmaettin Hoca, şunları söyledi: “O kadar kuş geldi ki, rengârenk hiç görmediğimiz kuşlar, Üstad’ın mübarek bedeninin etrafında, uçuşup duruyorlar, herkes bakıyor. Nereden geldi bu kuşlar, öyle rengârenk, bu kuşlar dışarıda görülen kuşlar değil. Rahmetli Bayram abi böyle anlatıyordu. Ondan sonra tabi Üstad’ımızı orada Halil-ür Rahman’da defnettiler. Başka birisi kendine bir yer hazırlamış. O gece rüyasında görüyor, diyor ki; ‘sen başka bir mezarlıkta kendine yer ayır, oranın sahibi gelecek, ona vereceksin’ diye. Adamın rüyasına giriyor. O da geliyor tamam diyor. Burası Bediüzzaman’ın yeridir (Hoca burada ağlamaya devam ediyor) ona ayrılmıştır. Ve ona vermişler. Orada Üstad’ımızı defnediyorlar.”

“İhtilal hükümeti Üstad’ın kefeni daha ağarmadan naaşını kaçırıyor”

Üstad’ın naaşının kabrinden kaçırılışını da anlatan Necmettin Hoca, “İhtilal oluyor, vefatından 111 gün sonra gelip Üstad’ı çıkarıyorlar. Kefeni daha ağarmamış, tertemiz duruyor. İşte o zaman ihtilal hükümeti kabrini kazdırıp, onu oradan çıkarıyor. Kardeşi Abdülmecit abiyi çağırıyorlar. Bir dilekçe düzenlemişler, güya kendisi düzenlemiş gibi, ‘ben ağabeyimin kabrini buradan almak istiyorum. Başka bir yere naklini istiyorum’ diye dilekçe getiriyorlar, bunu imzala diyorlar. ‘benim böyle bir isteğim yok, böyle bir niyetim yok, böyle bir talebim de yok’ diyor. ‘İmzala, konuşma fazla’ diyorlar ve imzalatıyorlar. Onun imzasıyla oluyor, güya meşrulaştırmak istiyorlar. Bediüzzaman Hazretleri kendisi diyor; ‘Benim kabrim belli olmayacak.’ Bir iki kardeşimiz bilse de diyor kimseye söylemeyecek diye vasiyeti var kitaplarda. Ondan sonra kazıp, oradan çıkarıyorlar. Uçağa bindiriyorlar. Uçakla bir yere götürüyorlar. Artık uçak, nereye giderse… Afyon’a gidiyor, oradan da başka bir mezarlığa götürüp defnediyorlar. Normal bir mezarlığa gömüyorlar. Hatta gece yarısı gömüyorlar. Orada sızan bir sarhoş varmış, mezarlığın kenarında içiyormuş adam. O görmüş, Bayram abi ‘o bize söyledi’ diyor. Buraya birisi gömüldü. ‘Gece mezarı açtık’ diyor. ‘Herkes bilmesin diye oradan çıkarıp başka bir yere gömdük’ diyor. Bayram abi rahmetli o da vefat etti. Bize söylemedi Üstad’ın yerini. Sorardık bazen, abi Üstad’ın kabri neresi diye. Burası diyordu, yani ilk olarak buraya gömmüşler. Biz de orada Fatiha okuyorduk. Oradan sonra başka bir yere gömmüşler, artık biz de bilmiyoruz.” şeklinde konuştu. (M.Tahir Özsoy/Ahmet Karakaş-İLKHA)  






 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.