Uyandırın Beni Bu Rüyadan
Bir devrin sonuna mı geldik? Bir rüyadan uyanma vakti mi? Tekrar kâbus dolu gerçek hayatımıza mı dönüyoruz? Başa mı döndük? Başı da mı bulamayabiliriz?
Bir devrin sonuna mı geldik? Bir rüyadan uyanma vakti mi? Tekrar kâbus dolu gerçek hayatımıza mı dönüyoruz? Başa mı döndük? Başı da mı bulamayabiliriz?
Biliyorsunuz bir rüyanın güzel olması için o rüyanın gerçek hayattan daha güzel olması lazım. Hele hayatı kâbuslarla geçen insanların güzel rüyaları kâbusla sonuçlanır. Yani bir kâbusa uyanılır; gerçeğe. “Keşke rüya devam etseydi” istenir. İşin en kötü tarafı rüyada olduğunuzu da bilmiyorsunuz ve avunuyorsunuz. Zor bela şartlarına alıştığınız kâbus dolu gerçek hayatınıza bir rüya yüzünden yeniden adapte olma ve psikolojik hazır oluşa ihtiyaç duyuyorsunuz. Yani bir rüya pahalıya patlıyor size.
Evet bir birikmiş/biriktirilmiş enerjinin hepsini harcadık. Çarçur oldu. Bir rüya uğruna… Biri beni uyandırsın ne olursunuz! Biri bir tokat atsın. Üzerime kaynar sular dökün de uyanayım şu rüyadan. Son demleri de olsa uyanayım artık. Uyanayım da her şeye yeniden başlayayım; sıfırdan.
Bu rüya bize çok pahalıya patladı be Rıza. Sahi biz ne ara uyuduk. Ashab-ı Kehf’e mi öykündük ne. Ne kadar da çok uyumuşuz, ne kadar da çabuk… Hem de ne rüyalar görmüşüz be!
Hayatta asla müsamaha göstermeyeceğimiz ne kadar şey varsa hepsine rıza göstermişiz be Rıza! Rüya bu ya! Her çalınan minareye bir kılıf; her hüsrana bir te’vil; her aşınmışlığa bir mana; her ifsada bir felsefe; her tokada bir takiyye biçmişiz.
En kötüsü ne dostlar biliyor musunuz? Hani korku filmlerinde olur ya esas “cani” en yakınınızdaki adamdır aslında, en güvendiğiniz. O yüzden gönlünüz rahattır. Korunamazsınız yani. Bunu hisseder gibi olursunuz zaman zaman tehlikenin yaktığı ve yaklaştığı zamanlarda. Şüphe edersiniz. Tam kanaatiniz pekişir ki “kötü adam” bir hamle ile şüphelerinizi giderir. Yeniden güven tesis eder. Sonra bir şüphe daha; arkasından yeni hamleler ve şirinlikler… ve bu böyle devem eder gider ta ki “filmin sonu” gelinceye değin. Ölür ölür dirilirsiniz.
Film bu ya, cani en umulmaz adam çıkar genellikle. Filmin sonu yaklaştı be! Bu kesin. Ama “katil” kim bunu ben de çok merak ediyorum. Rıza göstermemeliydin her şirinliğe Rıza!
Aslında bazen katil de esasında masumdur. Kötü adamların tezgahına düşmüştür. Mecbur edilmiştir ellerine geçirdikleri ve ifşa edilmesinden korktuğu bir büyük açığı sebebince. Fişini çekmekle tehdit edilmiştir belki de.
Bilmiyorum dostlarım, bilmiyorum! Rüya mı, film mi, gerçek mi, evham mı? Henüz ben de bilmiyorum. Ama bildiğim bir gerçek var ki birazdan fırtına kopacak. Anneler sahilde oynayan çocuklarını toplamaya başladılar bile; telaşlı telaşlı. Korunaklı yerler arıyorlar. Her ne kadar henüz güneş parıldıyorsa da; bir yıkıcı fırtınayı sezmiş gibiler. Her ne kadar deniz sakin görünüyorsa da annelik sezgisi erken hissettirir.
Emareler, benzerlerinden çok farklı bir felakete işaret ediyor gibi. Telaş her yanı ve herkesi sarmış. Bir keşmekeş ve bilinçsizlik yumağına dönüştü hareketler. Herkes kaçışıyor gibi ama belirsiz ve rastgele. Hesapsız kitapsız. Okyanusun ufuklarında, görme ile görememe kararsızlığında bir dalgalanma var. Kara bulutlar belirginleşme temayülünde. Duyma ile duyamama arasında bir uğultu uzaktan kulakları değiyor gibi; gittikçe artan. Ürperti veriyor. Var da yok; yok da var gibi. Gah bir sıradanlığa bürünüyor, gah bir büyük tsunamiyi andırıyor. His mi gözü yanıltıyor, göz mü hissi kabartıyor bilinmiyor; tam bir ikilem içinde atmosfer. Evet, dostlar! Henüz karar veremedim. Bu gerçek bir fırtına mı yoksa evham mı? Ya da rüya…
Biriniz uyandırın beni lütfen bu derin uykudan, bu aldatıcı rüyadan. Kerpetenlerle çekin etimi. Üzerime buz gibi sular dökün. Uyandırın beni bu uykudan.
Kaybettik dostlar, kaybettik gibi. Kaybettik Rıza! Rıza göstermemeliydin her hezeyana. Daha önce karşısına dikildiğimiz tüm dikililerin “dik”i oluyoruz. Yırttığımız tüm paçavralar “yırtık pırtık blucin” olarak üzerimize dikiliyor. Çatıştığımız tüm müfsitlere selam duruyoruz. Yıktığımız tüm heykellerin daha büyüğü bizim silüette bize inşa ettiriliyor. Onları artık biz tâzim ediyoruz. Hatta biz artık yemeye başladık onları acıktıkça. Artık ne put kaldı ne de umut. Put yıkmaktan vazgeçtik a dostlar; put dikmek kârım oldu. Yaktığımız ne kadar günah varsa çocuklarımıza tattırılıyor. Hem de hanelerimizde. Taktığımız bütün ziynetler birer esaret tasması gibi boynumuzda. El hasıl sermayeyi tükettik. Kalanı merkebe yüklemiş avunuyoruz.
Evet, Rıza evet! Rüya bitiyor artık ben bilmeliyim. Bilmeliyiz… rüyayı uzatmanın bir faydası yok görmeliyim. Aslında bitti ben de biliyorum. Ama yine de uzatıyorum. Sanal bir rahatlığa kurban ediyorum kendimi işte. Çünkü uyanınca beni ne bekliyor biliyorum. Başa bile dönemeyeceğimi, eskiyi bile çok arayacağımı görüyorum.
Belki de gözlerimi yumarak biten rüyayı devam ettirmek istiyorum. Artık açmalıyım “gözlerimi”. Kaçınılmaz kâbuslarımla mutlaka tekrar yüzleşmeliyim. Kenar semtteki gecekonduma tekrar yerleşme mecali bulmalıyım. Yeniden Keçeli’ye çay koydurtmalıyım. Namlusu kırık mavzerim de duvarda asılı değil artık bilmeliyim. Kütüklük ise boş… Belki de artık sapan kullanmalıyım. Filistinli çocuklara özenmeliyim. Ne de olsa bizim buralarda “taş” çok.
Hepsi rüyaymış dostlar çok geç anladım. Bu rüyaya bilerek kanmışım şimdi anladım. Bedeli de büyük olmalı ve ben ödemeliyim. Gecekondu çocuklarını yeniden etrafıma toplamalıyım. Kendi hikâyemi anlatmakla işe başlamalıyım. Bir seraba, bir zehaba, bir zaafa nasıl kapıldığımı anlatmalıyım; bir rüyaya nasıl kandığımı anlatmalıyım. Bir gafa nasıl kaptırdığımı ve bir affa nasıl muhtaç olduğumu… Onlardan af dilemeliyim önce. Kendimi af ettirmeliyim.
Evet onlara açıkça söylemeliyim. Bütün mahalleliye… Ama mecalimin kalmadığını da söylemeliyim. Bütün sermayemi bir yalancı aşk uğruna tükettiğimi gizlememeliyim. Benden artık eski “ben”in çıkmayacağını bilmeliler. Kaslarımın gevşediğini, zihnimin bulanıklaştığını, kanımın yavaşladığını bilmeliler artık. Hiç değilse benim hikâyemden ders çıkarmalarını sağlamalıyım. Rüyalara dalmamaları gerektiğini öğrenmeliler. Beni öğrenmeliler.
Evet, dostlar! Yüzyıllık enerjimizi bir rüyaya saldık gitti. Artık uyanmalısın Rıza! Rıza göstermemeliydin bir kere. Ne ümit olabildik, ne de ümmet… Ne milli olabildik ne de beynelmilel… Ne Sünni olabildik ne de Şii… Ne batı olabildik ne de doğu kalabildik. Artık her sarhoşla aramız hoş, her zalimle davamız boş. Ne hamiyiz ne bâni; milli menfaatler bitirdi yani. En çok da zoruma ne gidiyor biliyor musunuz dostlar! Alışa alışa oluyor ya… Alıştıra alıştıra yapıyorlar.
Uyandırın beni dostlar, uyandırın! Uyanın dostlar, uyanın! Bir rüya bitti. Kaldığımız yerden mi devam edeceğiz yoksa bir yer kalmadı da yeniden bir yer mi edineceğiz; bilemiyorum! Hele önce bir uyanalım; ona da sonra karar veririz. Uyanmadan olmaz. Uyanmadan bilinmez. Uyanmadan görünmez.
Uyandırın beni dostlar, uyandırın!
Düşlerim bana düşman bu gece
Yığıntılarımı topluyor kasvet
Elinde hançeriyle
Sırtımdan gözleyen düşmana muhtacım
Parmağı tetikte âsiler arıyor gözüm
Acılarımın en derinini
Bir parmak ucuyla dindirsin diye
Mehmet Gülsever
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.