Selahaddin YILDIRIM
Vahyin gözüyle âleme bakmak
Hayat yüce Allah’ın sayısız mucizelerinden biridir. Canlılar dünyası rengarenktir. Her canlının farklı özellikleri, hayatın bütünü içindeki konumu, çevre ve diğer canlı-cansız varlıklarla olan ilişkisi vs. kütüphaneler tutacak kadar bilgi taşır. İnsan da bu canlılardan biridir, ama hepsinden çok daha farklı bir konuma sahiptir. Bu üstün konumuna rağmen, insan diğer canlılar olmadan yaşayamaz. Âlem bir ağaç ise, insan da onun meyvesidir. Ağaç olmadan meyve olamayacağı gibi meyvesiz ağaç da bir fayda sağlamaz.
Yeryüzündeki canlıların insanın hayatı, rahatı için sundukları sayısız faydalar vardır. Tabiat denilen ilahî eser ve rabbani sanat, yaratıcı kudretin koymuş olduğu çok hassas bir denge ve yardımlaşma sistemi üzerine kuruludur. Akılları hayrette bırakan bu düzen İslam hikmetinin ifadesiyle Allah’ın en büyük ayeti (Ayetü’l Kübra) ve kitabıdır. Her zerre O’nun varlığına şehadet eden somut bir delildir. Doğrusu tabiat ve içindeki canlı-cansız varlıklar Allah’ın birer ayeti olmakla beraber insana hizmet için yaratılmışlardır. Bütün varlık âlemi tek tek, şu veya bu şekilde insanı ilgilendiren, onun ihtiyaç ve arzularından birini karşılayan özelliklere sahip olarak yaratılmıştır. Yüzlerce ışık yılı uzakta bulunan bir yıldız dahi misafirhanemiz olan küçük dünyamızın semasında parlayan muhteşem ışık tablosunun bir parçasıdır. Yeryüzü ise insan için hazırlanmış muazzam bir sofradır. ‘Ayrıca O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini kendinden bir lütuf olarak emrinize vermiştir. Bütün bunlarda düşünenler için işaretler vardır.’ (Casiye,13)
Varlık dünyasında her açıdan farklı bir konuma sahip kılınan insan, bu âlemdeki her şeyin kendisi için yaratıldığını idrak etmek ve bunun gereği olan hamd ve şükrünü ifa etmekle yükümlüdür. Bu âlemdeki farklı ve imtiyazlı konumda olduğunu bilmeden yaşamak küfürdür. Küfür tek kelimeyle nankörlüktür.
Bize hizmet eden evrenin bizimle bir iletişim ve ilişkisi olmaz mı? Materyalistlerin zannettiği gibi tabiat hedefsiz, amaçsız, duygusuz bir maddeden mi ibarettir. Elbette ki hayır! Evren yaratıcısını tanıyan, O’nu tespih eden bir kuldur. ‘Her şey O’nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız.’ (İsra,44) Yaratılmış alemin bir dili vardır, hisleri, sevinmesi, üzülmesi vardır. Ancak âlemin bu dili bizimkisi gibi harfler ve seslerden oluşmayan farklı bir dildir. Evrenin bizim konuştuğumuz türden sesli bir dili olsaydı kim bilir kafirler ve zalimler hakkında neler diyecekti. Varlıklar iman edip iyi işler yapan insanları sevdiği gibi küfür ve fesat işleyenleri de sevmezler. Kur’an-ı Kerim, Musa peygambere asi olan firavun ve ona tabi olanların denizde boğulmalarını konu alan olayın sonunda şöyle der: ‘Gök ve yer onların ardından ağlamadı’ (Duhan,29)
Rasulullah(sav) Efendimiz de meşhur hadisinde şöyle buyurmuştur: “Biz Uhud’u severiz, Uhud da bizi sever!” (Buhârî, Cihâd, 71)
Alem iyi insanların bağışlanması için dua da eder. ‘İnsanlara hayır öğreten kişinin bağışlanması için, denizlerdeki balıklara varıncaya kadar her şey dua eder.’ (Taberani)
Hasılı âlem Allah’ın ordusu ve askeri, insan da o askerlerin komutanıdır. Âleme ve içindekilere bu nazar ile bakmak sonsuz bir güç ve saadetin kaynağıdır.
Konuyu Hz. Mevlana’nın sözleriyle bitirelim:
“Taş parçalarının Aziz Peygamber Efendimiz’e ve asânın da Hazret-i Mûsâ’ya itaat etmeleri, diğer cansız sandığımız varlıkların da Hakk’ın emrine nasıl boyun eğdiklerini haber verir.
Onlar derler ki: «Biz Allah’ı biliyoruz ve O’na itaat ediyoruz. Biz rastgele yaratılmış boş şeyler değiliz. Biz hepimiz Kızıldeniz’e benzeriz. O, deniz olduğu hâlde batırıp boğacağı Firavun ile İsrâiloğulları’nı tanıyıp ayırt etti.»
Nerede bir ağaç ve taş varsa, Hazret-i Mustafa’yı görünce apaçık selam vermişti ya. İşte cansız bildiğin her şeyin de canlı olduklarını böylece bil!..”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.