Yapıcıoğlu: Siyonist işgal, dünya barışına en büyük tehdittir
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, "Siyonist işgal, bölge barışının önündeki en büyük engeldir. Siyonist işgal, dünya barışına en büyük tehdittir. Bu tehdit bertaraf edilmelidir. Bölgede ve dünyada ancak bu şekilde barış, sulh tesis edilir" dedi.
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, partisinin Şehit Savcı Mehmet Selim Kiraz Kültür Merkezi'nde düzelenen Bağcılar 4. Olağan İlçe Kongresi'ne katılarak bir konuşma yaptı.
Yapıcıoğlu, Aksa Tufanı Operasyonu başta olmak üzere gündemdeki birçok konu hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Yapıcıoğlu, "Siyonist işgal, bölge barışının önündeki en büyük engeldir. Bu tehdit bertaraf edilmelidir. Bölgede ve dünyada ancak bu şekilde barış, sulh tesis edilir." dedi.
"Siyonizm en tehlikeli ırkçılık biçimidir"
Dün sabah saatlerinde işgal altındaki Filistin topraklarında başlatılan Aksa Tufanı operasyonu hakkında konuşan Yapıcıoğlu, "İslamiyetin ilk zamanlarında Hazreti Ömer döneminde fethedilerek İslam topraklarına katılan, etrafı Mescid-i Aksa ve çevresi daha sonra haçlılar tarafından işgal edildi. 88 yıllık bir işgalin ardından ikinci kez Selahaddin-i Eyyubi'nin komuutasındaki İslam orduları tekrar Kudüs'ü ve Filistin topraklarını fethettiler haçlı işgalinden kurtardılar. 1917'de bu kez birinci dünya savaşı yıllarında Osmanlı idaresindeyken İngilizler tarafından işgal edildi ve o gün bugündür 106 yıldır o topraklar ne huzur gördü ne de sükünet. 1917'den beri İngiliz işgal kuvvetlerinin yetki, silah ve güç verdiği siyonist çeteler oradaki Müslümanlara saldırıp durdular, sürekli kendileri için alan genişlettiler sürekli yeni yerlere konarak o topraklara el koymaya gaye sarf ettiler ve bunu dava olarak benimsediler. Onların inancına göre Nil ile Fırat arası hatta Nil ile Fırat'ın ötesi de kendilerine vadedilmiş topraklardı ve onlar Allah'ın has kullarıydı, çok özel kullardı ve Beni israil dışındaki diğer bütün insanların kendilerine hizmet etmek üzere yaratılmış olduğuna inanıyorlardı. Bu nedenle biz diyoruz ki; siyonizm en tehlikeli ırkçılık biçimidir. Irkçılık genel manada kendi milletlerini diğer milletlerden farklı görürler ama siyonistler kendi dışındakileri aslında insan bile görmezler. Onları öldürmeyi, mallarını talan etmeyi, memleketlerine el koymayı, her türlü yer altı yer üstü zenginliklerini sömürmeyi kendilerinde bir hak olarak görürler üstelikte bu hakkın kendilerine Allah tarafından verildiğine inanırlar. Böyle bir zihniyetle karşı karşıyayız. Siyonizmin kendisini devlet olarak ilanından bu yana geçen 75-76 yıllık süreç içerisinde sürekli oradaki kardeşlerimizin yaşamış olduğu dram, şiddet, katliam arttı. 1948'de Birleşmiş Milletler bir karar aldı; 'Filistin topraklarını ikiye bölelim' dedi. Yarısı Filistinli Araplara olsun geriye kalan yarısıda oraya yerleşmiş olan Yahudilerin olsun fakat bununla yetinmeyeceklerini kendi dışındaki insanları insan olarak kabul etmedikleri biraz önce de söylediğim gibi onları inancı olduğu için durmadılar. 1697'de adında Arap-İsrail Savaşı dedikleri savaşta pek çok yeri işgal ettiler. Bakınız küresel bir sistem Birleşmiş Milletler'in kuruluş amacı bile aslında israili devlet olarak tanımak ama o Birleşmiş Milletler ki sürekli şikayet ediyoruz Sayın Cumurbaşkanı da 'Dünya 5'ten büyüktür' şeklindeki cümlesi ile neredeyse herkese ulaştı. 15 kişilik bir Güvenlik Konseyi var; 15 üyenin 5'i daimi üye yani sürekli güvenlik konseyinin üyesidirler geriye kalan 10 üye dönemseldir. Bu güvenlik konseyi karar alırken daimi herhangi bir tanesi ret oyu verse o karar çıkmaz. Kim bu daimi üyeler? Bir tanesi Amerika. Amerika ki her türlü işgalinde, katliamında kayıtsız şartsız siyonistlere destek veren bir ülkedir. Birisi İngiltere. 1917'de Filistin topraklarını işgal ederek onu siyonistlere peşkeş Balfour Deklerasyonu ile onlar Kudüs ve çevresinde bir siyonist devlet kurmayı vaad eden ülkeden bahsediyoruz. Diğerleri yine onların savaştaki müttefikleri. Bir tanesi Fransa, bir tanasi aralarındaki derin çelişkiler gibi görüne bazı menfaat çatışmaları yaşanan Rusya ve Çin. Böyle bir yapıda bile içinde sadece Amerika ya da sadece İngiltere'nin yada ikisinin beraber ya da Fransa'nın itiraz edeceği hiçbir kararın geçmeyeceği bir kuruldan bile bir karar çıktı. İsrail güç kullanarak topraklarını genişletmiştir, bu uluslarası hukuka aykırıdır. Biz israili kınıyoruz ve işgal ettiği topraklardan derhal çekilmesi lazım. Bakınız, böyle bir karar. Bu kararın tarihi 1967, bu karar dünya kamuoyunun gözünün içine bakarak biz bunu yaptık elimizden de bu geliyor diye aldıkları ama asla uygulamadıkları bir karar. Güvenlik konseyinden bir karar çıktığında herhangi başka bir ülke o karar uymadığında ne oluyor? Bir sürü yaptırım hatta askeri operasyon ama zaten varlığı ya da kuruluşu israili kurmak ve yaşatmak olan bir kurul böyle bir karar alıyor ama hiçbir şey yapmıyor." dedi.
"Bu operasyon o kubbeyi başlarına geçirdi"
Gazze'deki Müslümanların kendi izzetlerini, Müslümanların mukaddesatlarını müdafaa etmek için harekete geçtiğinde Batı dünyasının ikiyüzlü tutumu hakkında konuşan Yapıcığolu, "Batı dünyası hep bir ağızdan şunu söylüyor; israilin kendi koruma hakkını tanıyoruz, israilin kendini koruma hakkı vardır. Peki o garibanların, mazlumların, toprakları işgal edilen, hergün mescitte namazdayken siyonistler tarafından tartaklanan, küçük çocukları sürüklenerek siyonist zindanalarına götürülen, kadınlarının örtüsüne el uzatılan, hergün kanları dökülen insanların; kendilerini, topraklarını, evlatlarını, kadınlarını, mukaddesatlarını, hepimizin ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa'yı savunma hakkı nedir? Terörizm mi? Neymiş efendim şiddet uygulanıyormuş, şiddeti kınıyoruz. Siz o mazlumlara uygulanan şiddeti kınadınız mı yada elinizden sadece kınamak mı geliyor? Sivil insanlar ölüyor, sivil siyonist var mı? Hepsi asker, asker olamayanlarda yedek asker. Onlarda bizimki gibi bir dönem git askere gel yok; her yıl, orada yaşayan kadın-erkek herkes yılın belli dönemlerini o asker üniforması ile geçirmek zorunda. Şimdi bu kadar zulmün, artık bıçağın kemiğe dayanmasından sonra, biraz güç toplayıp o imkansızlıklar içerisinde askeri bazı yeteneklerini geliştirip, Filistin halkının gerçekleştirmiş olduğu bu operasyon siyonistleri ürküttü. Onların dostları da ürkmeye başladı. Niye ürktüler? Çünkü onlar dünyanın dört bir tarafındaki Yahudilere şöyle bir mesaj veriyorlar; 'Ey dindaşlarımız, ey ırktaşlarımız, dünyanın farklı yerlerinde siz aslında güvende değilsiniz. Buyurun gelin. Burada bize vadedilen topraklar var. Biz öyle bir sistem kurduk ki burada. Bizim düşmanımız olanlar bizden izinsiz dükkanına bile gidemiyorlar, içeriye bir toplu iğne bile sokamıyorlar. Biz evlerini başlarına yıkıyoruz, yeni ev ypmak için demir ve çimento bulamıyorlar; bizim izin verdiğimiz kadar içeri giriyor. Onların elinde silahta yok, bütün dünya onlara ambargo uyguluyor. Dünyanın 138 ülkesi onları devlet olarak tanıdığı halde, hiç kimsenin onlarla ticaret yapmasına da izin vermiyoruz. Yardım gittiği zaman Mavi Marmara filosunu hatırlayın; uluslararası yardım kuruluşları ya da bazı hayır kurumları onlara gıda maddesi veya amblukayı delmek için bir selam götürenleri bile engelleyerek uluslarası sularda vuruyoruz, öldürüyoruz. Üstelik hakkımızda davada açılmıyor, açılamıyor. Bir de bizim demir kubbemiz var. Öyle bir kubbe ki oradan hiçbir şey geçmiyor. Bizim üstümüzden izin vermediğimiz kuşlar bile uçamaz. Böyle bir memleket, burası cennet. Haydi buyurun gelin.' dediler. İşte bu harekat, işte bu operasyon o kubbeyi başlarına geçirdi. Bu yüzden rahatsızdırlar çünkü hesapları bozuldu çünkü siyonistler dünyanın en korkak milletidir. Onlar dünyaya ve dünya hayatına gerçekten 4 değil 8 elle sarılıyorlar. Onlar dünya nimetlerinin tamamının kendileri için olduğuna inanıyorlar. Şimdi artık onların kalplerine de ölüm korkusu düştü." şeklinde konuştu.
"...bu dili kuranları ve o kardeşlerimiz kınayanların alayını kınıyoruz"
Yapıcıoğlu, bir yanlışa düşülmemesi gerektiğine dikkati çekerek, "Bakın bu savaş HAMAS ile israil arasındaki bir savaş değil. Aslında siyonistler bütün Müslümanların kutsalına saldırdılar. İslam'a savaş açtılar. Bütün Müslümanlara savaş açtılar. Önce küçülttüler, dediler ki bu Arap- İsrail Savaşı'dır; ümmetin diğer unsurları karışmasın bu Araplar ve israil arasındadır. Arap Birliği bunun için toplandı, İslam İşbirliği Teşkilatı Mescid-i Aksa'da çıkarılan yangınlardan sonra kuruldu ama buna ısrarla Arap-İsrail dediler. Sonra diğer Arap ülkelerine sizin israil ile ne alıp veremediğiniz var bu Filistinliler ile israil savaşıdır. Şimdi diyorlar ki; Batı Şeriada bir yönetim var, onlarda aslında Gazze'dekilerden rahatsızlar dolayısıyla bu savaş; İslami Cihad, HAMAS ve diğer birkaç grupların savaşıdır hatta savaş değil terör eylemi demeye başladılar. Yarın bir gün daha ileri götürerek oradaki bütün insanlara terörist diyecekler sonra bir adım ötesi bütün araplar teröristtir bir adım daha öteye bütün Müslümanlar terörist. Biz bu tuzağa düşmeyeceğiz. Siyonist israilin Başbakanı Netenyahu bile 'bu bir savaştır diyor' ama İslam ülkelerindeki bazı gazeteci ve siyasetçiler ya da yorumcular, akademisyenler; siyonist işgal güçleri bir Filistinliyi alıkoyduğunda 'bir Filistinli tutuklandı' diyorlar bu savaşta Filistinliler bir siyonist askeri esir aldığında ona 'rehine' diyorlar. Kimdir rehine, kimdir tutuklu? Satır arasında şunu söylüyorlar; bizim siyonist rejim dediğimiz, işgalci dediğimiz meşru bir güçtür o bir devlettir ama her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti devleti ve onunla birlikte 137 farklı ülke Filistin'i bir devlet olarak tanısa da biz Filistinlilerin yapmış olduğu esir alma ya da gözaltına alma hareketini rehin alma olarak isimlendiririz. Neden? Çünkü onlar meşru olmayan bir güçtürler, satır aralarında bunu söylüyorlar. Kendi topraklarını savunanları kınıyorlar. Bizde bu dili kuranları ve o kardeşlerimiz kınayanların alayını kınıyoruz." diye konuştu.
"Siyonist işgal, dünya barışına en büyük tehdittir"
Siyonist zihniyetin dünyanın başına bela olduğunu kaydeden Yapıcıoğlu, "Adamların bir inancı var. Kendilerinden başkasını insan kabul etmiyorlar. Böyle sapık bir düşünceleri var. Biz diyoruz ki siyonist işgal, bölge barışının önündeki en büyük engeldir. Siyonist işgal, dünya barışına en büyük tehdittir. Bu tehdit bertaraf edilmelidir. Bölgede ve dünyada ancak bu şekilde barış, sulh tesis edilir." değerlendirmesini yaptı.
"2014 yılında 6-8 Ekim tarihlerinde bu memleket çok fazla olaylar yaşadı"
Yapıcıoğlu, "Kendisinden başkasına hayat hakkı tanımayan zihniyet aslında bize çok yabancı değil, bugün günlerden ne? 8 Ekim. Bundan 9 sene önce 2014 yılında 6-8 Ekim tarihlerinde bu memleket çok fazla olaylar yaşadı. Bizim memleketimizde doğan, adı bizimkine benzeyen ama zihniyeti siyonist zihniyete benzeyen; kendisinden başkansına hayat hakkı tanımayan bir vahşi grup aylar süren altyapı hazırlığından sonra bazı hedef gösterdi. İslami kimliğiyle, duruşuyla, Müslümanca kıyafetiyle göze çarpan kim varsa onlar için hedefti. Memleketi kaotik bir ortama sürüklemeye çalıştılar ve o olaylardan sonra Türkiye Yasin Börü ismini ezberledi. Yasin Börü ve arkadaşları; Hasan, Hüseyin, Turan, Cumali, Fethi, Cengiz ismini sayamadığım daha pek çok insan sadece bu özelliklerinden dolayı hedef gösterildiler ve katledildiler. İnsanlık tarihi çok katliam gördü, insanlar bazen düşmalarını ya da düşman gördüklerini ya da kendilerinden kurtulmak istediklerini mahsumları mazlumları farklı yöntemlerle katletmişler; bazen silahla vurdular bazen kılıçlarla doğradılar bazen linç ettiler bazen yaktılar bazen ezdiler farklı farklı vahşet yöntemleri ile insanlar birbirini öldürmüştür ama ben hiç okumadım, duymadım bir kişi hem önce silahla ateş edilsin sonra yaralıyken bıçaklansın sonra aşağıya atılsın sonra taşlarla ve sopalarla vurulsun sonra üzerinden araba ile geçilsin birde bedeni ateşe verilsin. Bütün bu yöntemleri tek bir kişi üzerinde uygulayarak katlettiğine insanlık şahit olmamıştır. Bu yöntemlerin tamamı Yasin Börü ve Arkadaşları üzerinde uygulandı." diye belirtti.
"Türkiye'nin anayasa yapmaya ihtiyacı var"
Zekeriya Yapıcıoğlu, yeni anayasa konusunun parti programlarındaki başlıklardan biri olduğunu dile getirerek, "Yeni anayasa ve millet iradesi. Diyoruz ki Türkiye'nin anayasa yapmaya ihtiyacı var. Şu andaki anayasa 12 Eylül 1980'de askeri bir darbeyle yönetime el koyan cuntanın sipariş ettiği bir cunta anayasasıdır. Evet 20'den fazla değişiklik yapıldı. Maddelerinden üçte ikisinden fazlası değişti. Ama iskelet ve ruh olarak halen ayakta duruyor." diye konuştu.
"Meclis kendi iradesine, kendi yetkisine sahip çıkmalıdır"
Artık sivil bir anayasa yapmanın zamanı geldiğini belirten Yapıcıoğlu, "Bize göre bu anayasa sadece adı 1982 darbe anayasası olduğu için, sırf bu nedenle değişmek zorundadır. Hem de tümüyle. Meclis kendi iradesine, kendi yetkisine sahip çıkmalıdır. 'Benim anayasa yapma yetkim vardır. Önceki maddelerin aynı sonucunu doğuran, aynı anlama gelen şekilde de olsa bir kelime ile dokunmak şeklin de olsa ben bütün maddelerine dokunacağım, arkadaş. Tamamen yeni bir anayasaya yapacağım.' demelidir. Maddeler aynı anlama gelebilir, iki kelimenin yerini değişirsiniz bunu ben yaptım dersiniz bu önemlidir. Neden önemli? Eğer bu yapılmazsa, darbeci zihniyet, bizim yaptığımıza beşer dokunamaz diyen siyonist zihniyet geri adım atmak zorunda hissetmelidir. Bunuda ancak meclis yapacak, meclis bu hakkına ve yetkisine sonuna kadar sahip çıkarak yeni bir anayasa yapmak zorundadır ve inşallah yapacaktır." şeklinde konuştu.
"Yılbaşını beklemeyin, emekliyi rahatlatmanız lazım"
Emekli maaşları hakkında konuşan Yapıcıoğlu, "Gerçekten emekliler geçinemiyor. Hükümet yetkilileri ile defalarca görüştük. Verilen mesajlarda şu var; sabredin, yılbaşında inşallah emeklilerimiz rahatlatacağız. Bizde diyoruz ki; sabır taşı çatladı, dayanacak takat var mı ki yılbaşına kadar. Yılbaşını beklemeyin, emekliyi rahatlatmanız lazım. Sadece emekli mi? Birde özürlü maaşları var, gerçekten ilk çıktığında kayda değer birşeydi insanlar kendi evindeki engelliye bakıyordu hem o engellinin kendine ait bir geliri vardı. Sosyal devlet olmanın bir gereği. Hemde ona bakan kişi ayrıca baktığı için birde bakım ücreti alıyordu böylece engelliler bulundukları ailenin içerisinde aileye yük olarak algılanmıyordu ama şimdi o maaşlar, bakım ücretleri öyle bir seviyeye indi ki paranın satın alma gücü karşısında gerçekten çok komik rakamlar olmaya başladı. Mutlaka bunlara da bir el atılması lazım." dedi.
"Gençliği selamette olmayan bir milletin geleceği yoktur, geleceği karanlıktır"
Maddi gelişimin yanında ciddi bir manevi kalkınmaya ihtiyaç olduğunu vurgulayan Yapıcıoğlu, "Yeri geldiğinde defalarca söyledik. Bu anayasa değişikliği ile ilgili belkide ilk gündeme gelecek konulardan biri de ailenin korunmasına ilişkin bazı düzenlemelerin yapılmasıdır. Aile kurumu çok ciddi bir saldırı altında. Gençlikte hedefe konulmuş gençlikle yozlaştırmak kendisi olmaktan, kendi milletinin onurlu bir ferdi olmaktan çıkarılıp tamamen tek başına bir birey halinde bütün bağların, irtibatların, aidiyetlerinden koparılmış bir fert yapılmak isteniyor. Bu birey bütün ahlaki endişelerde ya da kurallarda, bütün dini aidiyet veya bağlarında ya ha hassasiyetlerde hergün yeni bir yöntemle farklı bir tuzakla küçük küçük adımlarla uzaklaştırılmak isteniyor. Gençliği bu durumda olanın geleceği karanlıktır. Gençliği selamette olmayan bir milletin geleceği yoktur, geleceği karanlıktır. Gelin ailemizi, gençliğimizi korumak için; nasıl ekonomiyi düzeltmeye ehemmiyet gösteriyor, çaba sarf ediyorsak onun birkaç katıda gençliğe ve aileye kurulan tuzakları bertaraf etmek için dikkatimiz toplamak, azmimizi bilemek, ceht ve gayretimizi arttırmak zorundayız."cümlelerini kullandı.
"Yerel seçimlere daha hazırlıklı daha güçlü, taze kan ile desteklenmiş teşkilatlarımızla sahada var gücümüzle çalışacağız"
Konuşmasında yerel seçimlere de değinen Yapıcıoğlu, "Ehliyet ve liyakat sahibi, gerçekten İstanbul'un sorunlarını çözebilecek, taşın altına elini koyup bunu çözebilecek liyakat sahibi insanlara bu yönetimin teslim edilmesi gerekiyor. İnşallah o konuda çabalarımız sürecek ve Allah'ın izniyle önümüzdeki Mart'ın son Pazar günü olan 31 Mart 2024 günü yerel seçimlere daha hazırlıklı bir şekilde kongre süreçlerimizden sonra bizde başlayacağız. 15 Ekim'den sonra ilçe kongrelerimiz tamamlanmış olacak Şanlıurfa il kongremiz ile start veriyoruz, inşallah aralığın sonuna kadar finali muhtemelen İzmir'de yapacağız il kongrelerimiz tamamlayarak yerel seçimlere daha hazırlıklı daha güçlü, taze kan ile desteklenmiş teşkilatlarımızla sahada var gücümüzle çalışacağız ve milletimize hizmet yolunda güçlü bir adımı da önümüzdeki Mart seçimlerinde atmış olacağız." ifadelerini kullandı.
Konuşmaların ardından kongrede yapılan seçimde mevcut Bağcılar İlçe Başkanı Mehmet Sait Rüzgar güven tazeledi. (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.