Mehmet İkbal ATAK

Mehmet İkbal ATAK

Yargınıza da darbenize de

Adana merkezli “Yargı Darbesi” üzerinden çok zaman geçmedi ki, Takdir-i İlahi, yargı yüzsüzlerinin yüzüne kocaman bir şamar indirmeyi tecelli buyurdu.

Türk yargısının geldiği nokta hepinizin mâlumu. Güven sıfır, itibar paspas hükmünde. Ne hukuki kriterler, ne yasal gerekçeler artık yargının yakınından bile geçmiyor. Yolu yargıya düşen herkes artık yasal öngörüler doğrultusunda sonucu kestirmek bir yana, peşinen kaç yıl yatacağını düşünmeye başlıyor. Tek istisna varsa, o da yargıya hükmeden büyük baronlara olan yakınlık!

Yargının nakşettiği görüntü, tombala torbasından çıkacak şans oranını andırıyor. Ne orta halli yaşam kalitesi, ne orta yol cinsinden hukuk kriterleri artık Türk yargısının yakınına bile yaklaşamıyor. Resmen egemenlerin hukuk anlayışıyla hareket ediliyor.

İki hafta önce Adana'da pratiğe dökülen yargı infazı, geçen hafta ise Çağlayan'da baş gösteren yargı bunalımı, yargının niteliğini ortaya koyduğu gibi, yargı egemenlerinin takındıkları tavırları da ibretlik vesikalara dönüştürdü.

Adana'da dindarlara verilen cezaların miktarından ziyade, cezaya neden olan gerekçeler, açıkça söylemek gerekirse israildeki hukuk anlayışını bile geride bıraktı. Daha önemlisi, herkese, her kesime mübah görülen İslami-sivil etkinlikler, Adana'daki dindarlar için cezalandırma gerekçesi yapıldı.

Cezayı veren klik artık hiç önemli değildir. Türkiye'de bir siyasi otorite varsa, bu otoritenin hukuksuzluklar karşısında harekete geçirebildiği üst kurumlar varsa, ki vardır, muhatap doğrudan siyasi otoritenin kendisi olmaktadır. Bugüne kadar bu tür davaların neredeyse tümü hukuksuz, kanunsuz bir şekilde cezalarla sonuçlandı. Hukuksuz, kanunsuz cezalandırmalar karşısında siyasi otoritenin yaptığı tek şey ise, her derde deva niyetine kullanılan yargının Paralel kısmını işaret etmek oldu. “Ne yapalım” denildi, “bizi de aşıyor” numaraları çekildi.

Oysa nitelik açısından benzer, muhatapları açısından farklı olan kimi karar örneklerinde takınılan tavır, işletilen üst mekanizmalar, siyasi otorite tarafından işaret edilenin Paralel değil, kocaman bir Gulyabani olduğunu gösterdi.

Varsayalım ki hukuksuzluğu din, kanunsuzluğu mezhep edinen yargı içerisindeki militanlar tamamen Paralel takılsın. Mesela Paralel avına dönüştürülen El Kaide bağlantılı dava dosyası.

Mesela kendi deyimleriyle 17-25 Aralık darbe girişimi davaları önce gündem, belki de gerekçe yapılarak kamuoyu oluşturuldu, ardından da Paralel biçme mekanizmasına nasıl dönüştüğünü gözlemledik.

Son Çağlayan merkezli girişimin nasıl “Darbeye teşebbüs” addedilerek Paralelci avına dönüştürüldüğünü izledik, halen de artçılarını izliyoruz. Ortaya şöyle bir görüntü çıkıyor; Ya Rabbi! Paralel'e bir yanlış adım attır da ensesine binelim!

Adana! Cumhurbaşkanının, Başbakanın, tüm resmi kurumların, mücavir STK'ların hararetle tertipledikleri, katıldıkları etkinlikler, Adana örneğinde olduğu gibi belli bir camia için külliyen suç sayılarak cezalandırmaların sebeplerine dönüştürülüyor. Adana, sadece yaşanan son örnek. Nice Adanalar yaşadık, nice insanlar, herkese, her kesime mübah olan etkinliklerden dolayı yıllarca cezaevlerinde yattı, halen de yatıyorlar.

Varsayalım ki Adana'da girişilen yargı katliamı tamamen Paralel militanların mahareti olsun. O halde şöyle bir durumun oluşması gerekmez miydi?

Hükümet, zaten Paralelin ipini çekip tasfiye etmek için yanlış bir adım atmalarını bekliyor. Hazır, Adana'dan madem hukuksuzluk iddiaları geliyor ve iddialar gayet ciddi, o halde ey HSYK, bir bakın şu Adana'ya! Gerçekten bu iddialar doğru mu, yoksa ceza yeme psikolojisi ile azılı suçlular velvele kopararak kurumlarımızı töhmet altında mı bırakmak istiyorlar.

Ama yok. İddialar, vaveylalar, protestolar birbirini kovalarken “Üç Maymun” fenomeniyle adeta hız yarışına girmiş görüntüsü veriyorlar.

Azıcık hukuk bilgisi, vicdan kalıntısı taşıyan birisi için insanların haksız yere ceza almaları mı önemli, yoksa haketmedikleri halde bazı insanların tahliye edilmeleri mi daha önemli? Siyasi otoritenin tavrına bakılırsa kimler ne kadar ceza alsalar da önemli değil; Önemli olan bazı tutukluların tahliye edilmemesidir.

Kendilerine dokununca HSYK'ya resmen “Rahat-Hazır ol” çektiriyorlar. Mücavir alanlarına dokunulunca HSYK'ya “vur emri” veriliyor. Yetmeyince suçlamanın en yağlısından olan “Darbe girişimi” üzerinden harekete geçiyorlar. Her biri bir anda “Evrensel hukukun” mucitleri rolüne bürünüyorlar. Denetimli medyalarının manşetlerinden hukukun en vıcıklısı akmaya başlıyor. Nihayetinde hedefe konan yargı militanları bir anda kendilerini mayın tarlasına sürülmüş merkep halinde buluveriyorlar.

Çağlayan'da sözüm ona “Yargı darbesi girişimi”, bunun son ibret vesikası olarak, hala gündemdeki yerini korumayı sürdürüyor.

Peki Adana?! Orada da bir hukuk darbesi yapıldı. Üstelik bu tür darbeler yargı militanlarını bir sonraki adım için daha da cesaretlendiriyor. Ama siyasi otorite ve bağlı “şirketler grubu” hiç mi hiç oralı olmadı. Medyaları görmedi, siyasileri takmadı, İslamcıları burun kıvırdı.

O halde şunu diyebilir miyiz? Nasıl olsa “Paralel” diyecekler, bırakın da Paralel ile Paralelcilik oynamayı sürdürsünler. Öyle mi?

Öyle. Size dokununca “Darbe”; Bize dokununca “Hukuk-Adalet!”

Size dokununca “Hedef 2023!”

Bize dokununca “Laka luka!”

Gerçekçi olalım. MİT tırlarını tırmaladılar diye Adana'daki Jandarma İstihbaratının tümünü kömür-makarna dağıtır gibi darmadağın ettiniz.

Yargının İslami camiaya yönelik kumpas-infaz darbesini “Yargının bağımsızlığı ve bölünmez bütünlüğü” olarak değerlendiriyorsunuz.

Kumpas lobisi şayet bugün tırnakları sökülmüş yaratık haline dönüşmüşse, şundan emin olun ki bunun altında yatan en büyük neden mazlumların Arş-ı Ala'da karşılık bulan dualarıdır.

Kumpas lobisinin başlattığı mezalimleri, denetiminizdeki yargı lobisiyle kemale erdirmeyi siyaset dehası olarak değerlendiriyorsanız, karşılık bulacağından emin olmanız gereken nice nasırlı ellerin semaya açıldığından kuşkunuz olmasın.

Kumpas lobisi için nasıl ki “muhteşem dönüş” hayal kırıklığıyla sonuçlandıysa, Yargı lobisi için de “2023 hedefinin” hayal kırıklığıyla neticelenebileceğini unutmayın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.