M. Zülküf YEL
Yeni vizyon yeni strateji
ABD ve küresel şer güçlerin, İslam ümmetine yönelik olarak yapmış olduğu hamlelere mukabil, Müslümanlar gereken pozisyonu alamıyorlar. Hem ülkeler bazında hem de İslam ümmeti olarak bu konuda Müslümanlar çok yetersiz ve edilgen bir pozisyonda kalmaktadır. Hatta denebilir ki bu edilgen pozisyona bizatihi biz kendimizi mahkûm etmekteyiz. Son yüz yılda Müslümanlar, dünya siyasetini belirleyen bir aktör olmak yerine, başkalarının oluşturduğu dünya düzeninde kendisine bir yer bulmaya çalışmıştır. Şu anda da İslam ülkeleri, İslam ümmetinin maslahatları doğrultusunda bir strateji belirlemek yerine, önlerine konulan stratejinin bir öğesi haline geliyorlar. Hatta bunu bir marifet sayıp bu stratejinin bir parçası olmayı tercih ediyorlar. Vizyonu olmayan bir strateji anlayışıyla, istikbali inşa etmekten uzak bir politika takip ediyorlar.
Şu an Müslümanlar, devletler ve İslam ümmeti bağlamında zor durumda olsalar da bir yerde milat denilebilecek bir geri dönüş yapabilirler. İslam ümmetinin tamamına hitap etme vizyonuna sahip bir ülkeler konseyi kurulabilir. Bu konseyde aktif rol alabilecek olan kurucu devletler, politikalarını yeniden düzenleyerek, kendi nüfuz alanında bulunan ve bu konseyin vizyonu ile ters düşen bütün siyasi ve askeri faaliyetleri revize etmeye gayret etmelidirler. Türkiye, İran ve Pakistan'ın kuruculuğunu üstleneceği böyle bir yapının, İslam ümmetinde büyük bir heyecan uyandıracağı muhakkaktır. Bu devletler, anlaşamadıkları sorunları ileri bir tarihe öteleyerek tarihi bir adım atmaya ve sonuç almaya odaklanabilirler. Çok kısa bir zaman içerisinde bu oluşuma birçok devletin destek vereceği düşünülmektedir. Artık dünya siyasetinde edilgen bir pozisyona mahkûm olmak yerine, dünya siyasetini belirleyen bir aktör olmaya odaklanmalı ve bunun nasıllığı üzerinde düşünmeliyiz. Dünya siyasetini tayin eden Müslümanlar olmalıdır. Her devletin bir parça fedakârlık yapıp inşa edecekleri böyle bir yapı, uzun vadede sadece ilkesel olarak değil, aynı zamanda siyaseten de kazandıracaktır. Ama şu anki stratejisizliği, bir strateji olarak kabul etmeye devam edecek olursak, bizim bu mahkûmiyetimiz, belki de onlarca yıl sürecektir. Son Katar meselesinde olduğu gibi; İran, Türkiye ve Pakistan'ın destek açıklamaları ve bu doğrultuda ortaya koymuş oldukları kararlı irade, birçok şeyi değiştirdi. Bu kararlı irade ortaya konulmamış olsaydı ve Türkiye Katar'a asker göndermemiş olsaydı, Katar'ın işgal edilmesi ihtimal dışı değildir. Ya da Katar'da belki de bir darbe olabilirdi. İşte bazı İslam ülkelerinin birbirlerinden belki de bağımsız bir şekilde pozisyon almaları bile tarihi bir süreci biçimlendiriyorsa veya suyu tersine akıtma potansiyeline sahip ise, bu üç devletin kurmuş olduğu ve başka İslam ülkelerinin de destek verdiği bir konseyden ortak bir karar çıkması durumunda bunun dünya ve bölge siyasetindeki belirleyiciliğini siz düşünün.
Bu, bir ütopya değildir. Tam tersine, tüm İslam ülkelerinin uzun vadedeki çıkarları da bu noktada kesiştiğinden dolayı siyaseten de karşılığı olan bir yaklaşımdır. Bu gün bazı fedakârlıklarla inşa edilebilecek böyle bir yapı, çok kısa bir süre içerisinde bu fedakârlıklarla kıyaslanamayacak derecede neticeler verecektir.
Artık İslam ülkelerinin bir yerden başlaması ve kırılma denilebilecek bir siyasi oluşumun temellerini atmaları lazımdır.
Katar meselesi etrafında gelişen sürecin herkese ders olması gerekir. Yaşanan bu tecrübenin, köklü strateji ve hamlelerin zemini olmasını temenni ediyoruz. Osmanlıdan sonra stratejisizlik adeta strateji olarak görüldü. Bu güne kadar bundan bir şey elde edilmedi. Artık bunda ısrar etmenin ilkesel olarak yanlışlığının yanı sıra, aklen ve siyaseten hiçbir manası yoktur. Yeni bir vizyon ve yeni bir stratejiyle bugünü ve yarını inşa etmenin zamanı çoktan gelmiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.