Yeniden Bir Dirilişin Öyküsü; Var Olma Mücadelesi
Allah’a, O’nun Yüce zatına hamdu senalar; peygamberlerin ve rasullerin en şereflisi olan Hz. Muhammed’e salât ve selam olsun.
Allah’a, O’nun Yüce zatına hamdu senalar; peygamberlerin ve rasullerin en şereflisi olan Hz. Muhammed’e salât ve selam olsun.
Karmaşa ve modern zamanın kıskacında olan insanoğlu, varlığı ve olayları anlama, idrak etme ve yaşama üçgeni arasında yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. Oysaki bu süreçte farkında olmadan birçok şeyi ve hakikati göz ardı etme, ondan habersiz olarak hayatını idame etme söz konusu olmaktadır. Meşguliyetler, dünya koşuşturması, bir yerlere yetişme telaşı gibi birçok etken buna sebebiyet vermektedir.
Bir an durup düşündüğümüzde ise nasıl bir kargaşa ve kalabalığın içinde olduğumuzu o zaman anlıyor ve muhasebe yapmaya başlıyoruz. Zira her insanoğlunun bu tarz kendi benliğini sorgulama, yaptıkları üzerinde tefekkür etme fırsatı ve zaman dilimi olmuştur. Bazen kısa bir dinlenme, bazen bir musibet, bazen de bir hastalık hayatının dönüm noktası olmuş; varoluş gayesi ve yaptıkları üzerinde derin bir düşünmeye sevk etmiştir. Bu düşünme eylemi, kişide neyi doğru veya yanlış yaptığını görme fırsatı vermiş ve bu minvalde hayatını tekrardan gözden geçirme olanağı sağlamıştır.
Son dönemlerde insanlık olarak yaşadığımız ve maruz kaldığımız malum hastalık bize bu düşünme kapısını sonuna kadar açmış; birçok alanda ve yaptığımız işte tefekkür etme vesilesi olmuştur.
Geçtiğimiz günlerde, salgın sürecinde moda sektöründen uzakta kalması sayesinde içinde bulunduğu yanlışı fark ettiğini söyleyen dünyanın ilk tesettürlü modeli olarak ünlenen Halime Aden, bu sektörü bıraktığını ifade etti.
Peki, Halime Aden kimdir? Neden böyle bir karar alma ihtiyacı duydu?
Somali iç savaşı sonrasında Kenya’da bir mülteci kampında dünyaya gelen Halime Aden, yedi yaşına kadar burada kaldıktan sonra Amerika Birleşik Devletleri’ne taşınıyor. Orda eğitim gören Halime, daha sonra on sekiz yaşında Minnesota’da güzellik yarışmasına katılıyor; yarışmadan birinci olarak çıkıyor. Bundan sonra ise moda sektöründe birçok defileye katılmakla beraber önemli addedilen moda dergisi kapaklarında yer alıyor. Aynı zamanda en prestijli dergilerde tesettürlü model olarak adını yazdırıyor. Başörtüsüyle beraber büyük moda markaları için öncü olan isim oluyor.
Fakat geçenlerde yaptığı açıklamalarla kendine ihanet ettiğini hissettiğini söyleyen ve moda alanında çalışmanın kendisini dini inançlarından taviz vermeye zorladığını söyleyen Halime şöyle devam ediyor:
“Covid-19’a teşekkür ederim. Endüstriye ara verince sonunda kişisel tesettür yolculuğumda yanlış yere gittiğimi fark ettim. (Bir marka için jean kumaşından başörtüyü başına takan Aden) Sanki başörtüsünü temsil etmek için bu markalara ihtiyacımız varmış gibi; onların bize ihtiyaçları var. Asla tersi olmaz. Ama o zamanlar herhangi bir temsil için o kadar çaresizdim ki, kim olduğumla ilgili bağlantımı yitirmiştim.” ifadelerini kullanıyor. Aynı zamanda çekimlerdeki stilin birçok yönden “gerçek başörtüsünü” yansıtmadığını; tehlikede olandansa fırsatları önemsediği için kendini suçladığını dile getiriyor.
İnanmadığı şeyleri yaptığını, bazen namazlarını kaçırdığı için de otel odalarında ağladığını ve bundan büyük bir pişmanlık duyduğunu da söyleyen ünlü model, bu yanlıştan geri döndüğünü sosyal medya hesabından paylaşıyor.
Halime, aslında bu söyledikleriyle yeniden bir öze dönüş hareketini de başlatmış oluyor. Öz değerinin farkına vararak; esas özgürlüğün modern dünyanın bize sunduğu şekilde kendini teşhir etmenin, şan ve şöhretin olmadığını, ancak Allah’a tam bir kul olmakla gerçekleşebileceğini göstermiş oluyor.
Müslüman bir kadının, ancak kendisini şereflendirdiği İslami bir şahsiyetle ve kimlikle var olabileceği gerçeği bir kez daha gözler önüne serilmiştir. Şuurlu mümin kadının, daima öz benliğinde hasret duyduğu İslami bir asalete ihtiyaç duyduğunu görmekteyiz.
Kadın tarih boyunca şahsi ve kültürel bir yozlaşmaya maruz kalmış; özelliklede son dönemlerde Batı, bu yozlaştırma faaliyetlerinin dozunu artırmış ve ne yazık ki kadını bir obje olarak görmeye başlamıştır. Oysaki kadına en büyük değeri veren Yüce dinimiz İslam ise kadını toplumunun en önemli mihenk taşı görmüş ve sosyal hayatın yeniden inşasında, yeni nesillerin eğitiminde ve hayatın birçok alanlarındaki rolünün öneminden bahsetmiştir.
Müslüman kadının şahsiyeti, dünya görüşü, fikirleri, giyim ve kuşamı Rabbinin belirlediği çerçevede olmalıdır. Kendisini çepeçevre saran ahir zamanın fitnesinden kendini muhafaza etmeli; gaye ve hedefi her zaman rıza-ı ilâhi olmalıdır.
Mümin kadın, İslam’ın şiarı olan tesettürü hakkıyla temsil etme gayreti içinde olmalı; onu İslami bir kimlik olarak görmelidir.
Şüphesiz şuurlu Müslüman kadın, İslam’ın belirlediği misyon ile hayatına yön verir; kendisi için çizilen fıtri çizgiden sapmadan yoluna devam eder. Her türlü sapkın fikirler karşısında dimdik durur ve İslami değerlere sımsıkı sarılır. Ahlaki olan her ne ise onun peşinden gider. Topluma karşı yabancılaşmaz, ümmet bilinciyle hareket eder ve Müslüman kardeşlerinin sorumluluğunu üzerinde hisseder, onların dertleriyle dertlenir. Zaman ve mekân ayrımı yapmaksızın Hakka davet eder.
Çağdaş zamanda mümin kadının işi zor olsa da Rabbinden inayet ve yardım talebinde bulunarak; bu hususta gereken ehemmiyeti göstermeye çalışır. İleri görüşlü ruhi bir olgunlukla sorumluluğunun idrakinde olur. Var olma amacının bilincinde olarak hem kendisine karşı hem de Rabbine karşı görevlerini bilir, bu hususta elinden geleni yapmaya çalışır.
Allah’ın razı olduğu kullarından olmak duasıyla…
Rabia Külter| Nisanur Dergisi | Ocak 2021 | 110. Sayı
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.