Mustafa CANAN
Yerel seçim okumaları
Allah’ın adıyla... Yerel Seçim arefesinde yerel seçimden önceki son sözlerimizi söylediğimiz “Farklı Solukla, Siyaset Normalleşecek mi?” yazısını bu köşemizde sizinle paylaşmıştık. Sancılı bir dönemi geride bıraktık. Saldıran, tahammülsüz davranan, kaosa davetiye çıkaran; yalan, iftira, oyun, hile ve desiselerle yol almak isteyenler için de yerel seçim süreci geride kaldı. Sağduyudan, temiz bir siyasetten, ilkeli bir duruştan ödün vermeyenler için de yerel seçim süreci geride kaldı. Hayatın tümünün sınav olması gibi yerel seçimler öncesi ve sonrasıyla statüsüne göre lokal bir sınav...
İnsanlar farklı bakış açılarına, ilkelerine, değerlerine, hedeflerine, amaçlarına göre bu sınavın kazananları ve kaybedenleri mevzusunda ortak bir noktada buluşmayabilir. Fakat değerlerini, ilkelerini, hedeflerini, amaçlarını dinine göre şekillendiren Müslümanlar çok iyi bilir ki bu işin ahireti boyutunu hesaba katanlar bu işin kazananlarıdır. İnanan için bu ölçü geçerlidir, inanmayanın tek ölçüsü dünyadır, maddiyattır.
Ahireti düşünen, hesabını ahirete göre yapanın kaybetmesi mümkün değildir. Zira dünyanın kaybedilmesi de kazanılması da ahiretin kazanılması için Allah’ın mü’min kullarına verdiği bir fırsattır. Dünyayı düşünen, tüm hesaplarının merkezine dünyayı, dünyalığı, dünyanın geçici mevki ve makamlarını alanınsa kazanması mümkün değildir. Zira ahireti, ebedi bir hayatı kaybederken fani, geçici dünya hayatını kazanmanın kıymeti harbiyesi olmaz. Hem kazandım dediği dünya hayatını kaybetme endişesi, derdiyle yanmak, kıvranmak kaybetmenin başka bir hali değil midir?
Kırmızı görmüş boğalar gibi oraya buraya saldıranları, Siz ne zannediyordunuz? Çok cesur, çok korkusuz olduklarından değil bu saldırganlıkları, kaybetme korkusundandır. Tabi, saldırdıkları kişilerde kaybettiklerini görmelerinden dolayı bunu ölüm kalım savaşına dönüştürüp kendinden olmayanlara saldırıyorlar. Evet, hedefledikleri, arzuladıkları, onun için çalıştıkları bir dünyalarıdır; bu münasebetle dünyanın ellerinden kayıp gitmesine tahammül edemiyorlar. Kendilerinden olmayanları adeta pastalarına göz dikmiş olarak telakki ediyorlar. Çünkü herkesi kendileri gibi pasta derdinde düşünüyorlar. Neyse...
Yerel seçim öncesinden seçime ve sonrasına gittiğimizde manzaranın çok değişmediğini, olumsuz atmosferin bir nebze de olsa kendisini koruduğunu görebiliyoruz. Seçim arefesine kadar dedikodular, ithamlar, iftiralar, saldırılar, biryerlere yama yapmalar, spekülasyonlar, atıp tutmalar seçim günü ve sonrasında ise tehditler, yapılan hileler, oynanan oyunlar, çalınan oylar, seçmenleri yönlendirenlerin olması Türkiye seçim geleneğini bozmadı. Hükümet, içişleri bakanlığı da yerel seçim güvenliğini sağlayamadı; bu konuda sınıfı yine geçmedi. Yetmiş milyonun hayatıyla alakadar olan seçimlerin iki milyon öğrencinin girdiği YGS ve LYS sınavları kadar önem arz etmediğini görmek insanı üzüyor. Bu da gösterdi ki yetkililerin seçim güvenliği üzerine kafa yormaları gerektiği bir daha ortaya çıktı.
Gözlerden kaçmayan tarafsa seçim güvenliğiyle(!) ilgili yapılan haberlere rağmen bu konuda herhangi bir girişimin olmaması, herhangi bir soruşturmanın başlatılmaması, herhangi bir açıklamanın yapılmamasıdır. Bu da hükümetin ve devletin diğer bir ayıbı olarak yerini aldı.
Tüm bunlara rağmen farklı bir soluk olarak siyaset meydanına inen HÜDA PAR birincisi yoğun seçim çalışmalarıyla Kürdistan’daki siyasete renk katarak ikincisi sandıkları korumaya çalışarak üçüncüsünde sandıktan çıkan sonuçla varlık gösterdi. Hem de kavga, kaos, şiddet ve saldırıyı üslup edinenlere ; siyasette ahlaki, gayri ahlaki her türlü dil ve üslubu meşru görenlere ve yerel seçimin genel seçim havasında geçmesi de bir yana bir kurtuluş savaşı, özerklik için referandum havasında geçmesine rağmen HÜDA PAR’ın varlık göstermesi önemlidir. Bununla aynı zamanda ibrenin normalleşmeye doğru gittiğini görüyoruz.
HÜDA PAR’ın seçime girdiği illerde sandıklara Kürdistan’da birinci ve ikinci parti konumunda olan Ak Parti ve BDP’den daha fazla sahip çıkabilmesi varlığının farklı bir göstergesidir. Bir düşünün ki Diyarbakır’da 251 bin oy alan Ak Parti, 34 bin oy alan HÜDA PAR kadar sandıklara sahip çıkamıyor, yani bu seçimle bir şey daha öğrendik ki 34 bin büyüktür 251 binden ya da 34 bin daha güçlüdür 251 binden. Halbuki “A”sından “Z”sine tüm siyasi partilerin samimi olarak seçime şaibe karışmaması ve sandıkların güvenliği için çaba göstermesi bu konuda da varlık göstermesi gerekiyordu.
Propaganda döneminde Türkiye’yi kutuplaştırsa da her seçimi olağanüstü bir havada, ölüm kalım savaşı gibi seçmene yansıtmak için gösterdikleri çabayı keşke bu hususta gösterselerdi.
Evet, propaganda döneminde bu seçime de olağanüstülük atfedilerek yansıtıldı seçmene. Büyük ihtimal bu, bundan sonra da devam edecektir. Bu hesaba katılmadığında her seçimden sonra bunlar konuşulacaktır.
Fakat bir önceki yazımızda da dile getirdiğimiz gibi anormalliklerin normalleştiği bir ülkede normalleşmenin kolay olmayacağını, sancılı olacağını; normalleşmeye katkı sağlama adına her şeyin daha yeni başladığını belirtmek istiyorum. Bunun için çok yönlü, çok boyutlu yaklaşımları; farklı bakış açılarıyla beslemek gerekir. Partilerin propaganda dönemleri, partiler arası iletişim hususu, seçimler ve seçim sonrası eksi ve artılarıyla masaya yatırılarak derslerin çıkarılması; eksiklerin, ihmallerin, yanlışların, tecrübesizliklerin ve zaafiyetlerin asgariye indirilmesi için şimdiden notların tutulması, değerlendirmelerin yapılması elzemdir. Allah’a emanetsiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.