Hasan YILMAZ
Zorluklar içindeki ebeveynler ve çocuklar
Annelik, dişi canlının yavrusuna karşı gösterdiği şefkat, ilgi ve koruma duygularının bütününe verilen addır. Anne kavramı birçok dinde ve kültürde kutsal sayılmıştır. ‘’Ve Rabbin, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi ve anaya, babaya iyilik etmenizi hükmetmiştir. Onlardan biri yahut her ikisi, senin hayatında ihtiyarlık çağına ererse onlara of bile deme, azarlama onları ve onlara güzel ve iyi söz söyle.’’
Annelik duygusunun yaşanması için bebek ve birey arasında kan bağı olmasına ihtiyaç yoktur. Birey yine bir başka bireyin bakımını üstlenip ona koruyucu annelik yaparken de bu duyguyu hissedebilir. İlahi açıdan açıklanabilecek bu süreç sonunda anne, yaşaması için gayret gösterdiği varlığa kaç yaşında olursa olsun her zaman ilk günkü gibi korumacı duygularla ve şefkatle yaklaşır. Bu duygu, evrensellik gösterse de inançlar, değerler ve kültürler çocukların yetişme şeklini etkiler.
Bir kültür düşünün ki çocukları salçayı ekmeğe sürerek büyütülsün. Kemer yerine ip bağlayıp gömleğini sarkıtıp kimse fakirliğini fark etmesin. Giyecek ayakkabısı önlüğü olmadığı için okula kardeşleriyle aynı zamanda gidemeyip onun gelmesini beklesin. Abi geciktiğinde okula geç kalıp azar işitsin. Öğretmeni nerde kaldın oğlum, deyince çaresizliğini kendi diliyle anlatamasın. Yıllarca kiviyi patates, cennet hurmasını domates zannetsin. Bu mazlumluğu yaşayan ümmetin yetimleri küçük bir intikam duygusuyla Kabilleşip kardeşlerini Habilleştirerek kafasını taşla vurarak ezerek öldürsün. Âdemleri Havvaları düşünmesin. Bu nasıl bir anlayıştır? Böyle bir durumda “Biz tarih boyunca zulme uğramış mazlumlarız. Bizim Allah tan başka kimsemiz yoktur.” demekten başka çaremiz kalır mı?
Bunları dediğimizde biz bu filmi çok gördük, deyip zanda bulunanlara : ‘’Ey iman edenler! Zandan çok kaçının çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin. Kiminiz de kiminizin gıybetini yapıp arkasından çekiştirmesin. Sizden biriniz, ölü kardeşinizin etini yemeyi sever mi?’’ ayetini hatırlatmakta fayda yok mu?
Hayat felsefesini dürüstlük üzerine kuran bu mazlumlar hakkaniyeti gözeterek ortak şuur anlayışını yüceltmişlerdir. Bu anlayışı içselleştirerek çevrelerindeki insanlarla sağlıklı ilişkiler geliştirmişlerdir. Bu şuurla yetişenler, komşusu aç iken kendileri rahat edemez. Bırakın insanları, kuşların yuvasını, karınca yuvalarını bozamaz. Bu da vicdanları güçlendirir. Değerlerimiz o kadar açıklayıcıdır ki haksızlık noktasında sınır tanımaz. Ebeveynlerimiz bile haksızlık yapıyorlarsa onlara karşı duruşumuzu belirtir.
Nasıl?
‘’Ey iman edenler, eğer imana karşı küfrü sevip tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi veliler edinmeyin. Sizden kim onları veli edinirse, işte zulme sapanlar bunlardır.’’
Sormak gerekmez mi kimler kimlerin velisi olabilir? ‘’O kimseler ki iman edip hicret ettiler ve mallarıyla, canlarıyla mücadele ettiler. O Ensar ki muhacirleri barındırdılar ve onlara yardım ettiler. Onlar birbirinin velileridirler.’’
Selam ve dua ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.