Selahaddin YILDIRIM
Âh o eski Ramazanlar
Eskiye özlem, bir açıdan aslında kaybolup geri getirilemeyen, hakkıyla değeri bilinmeden elden kaçıp giden ömür nimetine çekilen hasretin bir ifadesidir.
İnsan hayatının ilk yılları, genel olarak fıtratın henüz bozulmadığı anlar olması dolayısıyla daima özlemle hatırlanırlar. Toplumlar için de durum böyledir. Gelen zamanın geçmişten daha olumsuz olacağını ifade eden hadis rivayetleri de vardır.
Sanki zaman da tıpkı bir insan gibi, her geçen gün ihtiyarlığa ve bu ihtiyarlamanın beraberinde getirdiği hastalık ve benzeri arızalara maruz kalmaktadır.
Bu hakikat penceresinden bakılınca tabi ki eski Ramazanları hatırlayıp özlem duyuyoruz. Hani şu bizim kuşağın orucu hatırladığı yetmişli seksenli yıllar.. Ne güzeldi o seksenli yılların sonlarında, yaz ayında tutulan oruçlar.
Kavurucu sıcakların altında sırtına keçi kılından yapılma abasını geçirerek öğlen, ikindi vakitlerine kadar orak biçen köylüleri bilenler eski Ramazanları nasıl özlemez, yâd etmezler? Ya o yüzlerinden yağmur taneleri gibi ter akan Unkapanı hammallarını hatırlayanlarınız var mı? Çoğu bizim Malatyalı, Adıyamanlı olan bu hamallar akşama kadar sırtında yük taşıdıkları halde oruç tutarlardı.
Hele o oruç tutmayanların da oruçluymuş gibi Ramazan'a ve oruç tutanlara saygısı bir başkaydı. Meşhur fıkradır: ‘Urfalı anne oruç tutmayan oğluna, ‘Oğlum ibrahim, sen oruç tutmuyorsun, bu bizimle sahura kalkıp yemek yemen de neyin nesi..? deyince oğlu,' Kurban anam, gavûr olduk da sahura kalkmayacak kadar mı gavûrlaştık..!' diye cevap verir.
Evet, fıkranın dile getirdiği bu safiyane saygı ve anlayışı da kaybettik maalesef. Şimdi çarşı pazarı dolaşınca insan o eski günleri hatırlıyor işte. O günlerde lokanta sahibi esnafın ‘Ramazan dolayısıyla kapalıyız' şeklinde camlara yapıştırdıkları ilanlara bugün kaç yerde rastlayabiliyoruz?
Ya islam âleminin durumu.. Evet İslam âleminin mevcut hazin haline bakınca Ramazan ayında yapılması gerekenlerden söz etmek konusunda bir isteksizlik oluşuyor insan ruhunda. Yıllardan beri savaş ateşinin yaktığı ülkelerde yaşayan kardeşlerimizin bu mübarek ayda bile kanamaya devam eden yaralarını düşününce, ne tuttuğumuz oruçlardan, ne kıldığımız teravihlerden ne de okuduğumuz Kur'an'dan yeterince manevi lezzet alamıyor insan.
Ramazan'ı korku, kan ve açlık içinde geçiren milyonlarca kardeşlerimizin, bizim gibi rahat bir hayat sürenler üzerinde haklarının olmadığını kim söyleyebilir? Irak, Suriye, Yemen, Libya, Afganistan, Doğu Türkistan ve Mısır'da kardeşlerimizin çektiği acıları, uğradığı mezalimleri nasıl unutabilir imanlı bir insan. İftar ve sahurlarda aldığı lokmalar boğazında düğümlenmez, el açıp dua ettiği vakit mazlumlar için gözyaşı dökmez mi Müslüman!
Şaşalı saraylarında lüks ve israf içinde sahur ve iftar programlarıyla Ramazanı geçirenlerin vicdanları nasıl rahat olabiliyor acaba? Dört aya yakın bir süreden beri Yemen'in fakir halkına bomba yağdıran körfezin zengin şeyhleri mükellef sofralarında iftar ederlerken neleri düşünürler dersiniz. Haçlılarla beraber Irak ve Suriye'ye bir yıldan beri ateş yağdıran bu zavallı kuklalar ne namazı kılarlar, neyin orucunu tutarlar acaba..!? Elleri mazlumların kanlarına bulaşmış bu hainler nasıl uyku uyuyabilir, nasıl yiyip içerler ya ilahî..!
Biz Müslümanların bu hali, Allah'ın dinini tahrif eden önceki kavimlerin hallerinden bir farkı var mıdır acaba? İnançtan ibadete, ahlâktan hukuka kadar bütün alanlardaki kavramların içleri boşaltılmış, ilâhi hakikatlerin ruhu katledilmiş.. Ortada duran içi boş, kuru şekiller ise eski kavimlerin yonttukları putlar gibi çirkin bir manzara arz ediyor maalesef. Hani o taştan, tahtadan yontulmuş putlar da, eski devirlerde yaşamış salih kişilerin hatırlanması için yapılmışlardı, ama sonra iş onlara tapınma noktasına geldi durdu. Bizim de dinimize ve inançlarımıza karşı olan halimiz onlarınkisiyle bir benzerlik taşımıyor mu acaba?
Bizler de bugün ibadetlerimizi anlamlarından koparıp kuru şekillere dönüştürdük malesef. Rabbim bu büyük günahtan tevbe ederek ıslahı hal etmeyi nasip etsin.
Ramazan'ın ruhuna uymayan halimiz içler acısı. Ramazandan verdiği derslerin hangi birini başarılı bir şekilde alabildik?! Ramazan ‘tasarruf' ve nimetlerin değerini anlama dersi verirken, biz Ramazan'ı israf ve masraf ayına dönüştürdük.
Kimimiz zulme bulaştı, bazılarımız da buna seyirci kaldı ve felaket Sanki Ramazan bize, ‘Siz madem mazlum kardeşlerinizi unutuyorsunuz, ben de kapılarımı size kapatıyorum' diyor.
Bütün kardeşlerimizin Leyle-i Kadr'leri ve Ramazan Bayramlarını tebrik eder hayırlara vesile olmasını dilerim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.