Dr. Abdulkadir TURAN
Âlimler Buluşması
Sekülerizmin yaşamın bütün alanlarının belirleyicisi hâline getirildiği modern çağda herkes konuştu, herkes görüşünü bildirdi ama âlimler konuşamadı, âlimler görüşünü beyan etmedi. Daha doğrusu âlimler, âlim gibi konuşamadı; âlimler, âlim gibi görüş beyan edemedi.
Sekülerizmin hayatın her alanına sirayet ettiği modern dünyada sekülerizme halel gelmesin diye âlimler susmaya ya da cahiller gibi konuşmaya zorlandı.
Kula kulluğun son haddine varması için vahiy kaynaklı ilmin önünü tıkayan seküler yapılar, vahiy garipleşsin diye âlimleri sekülerleştirdi; âlim, seküler gibi görüş beyan etmeye zorlandı. Bu baskıya direnen âlimler, dışlandı, itibarsızlaştırıldı. Âlim için görüş beyan etme akreditesine ulaşmanın yolu olarak seküler borazanlığa katılmak kaldı.
Geçmişte, ilim idarecilerce baskı altına alındığı için insanlığın kaybettiği gerçek herkesçe malum iken, mazide yaşanan bütün sıkıntıların sorumluluğu âlimlere yüklendi; âlimler, yaşananlarla ilgili sınırlı bir sorumluluğa sahip iken mazinin yargılanmasında en ağır cezaya çarpıtıldı. Çağın seküler zihniyetine uymayan âlimler, hapsedildi, toplumun dışına itildi ve en kötüsü toplumun önüne çıkarıldığında cehalet çağrısına katılmaya itildi, cahiller gibi konuşturuldu, cahiller gibi konuşuyorsa alkışlandı, âlim gibi konuştuysa kürsüden edildi.
Bununla birlikte son yüzyılda korkunç bir planla İslam uleması işlevsiz dinî tartışmalara sürüklenerek birbiriyle uğraşırken seyredilip gülünecek bir sahne adamı konumuna sürüklendiler. Ekranlara alay edilsin, gündemi doldursun diye çıkarıldılar.
Hafta sonunda âlimlerin Diyarbakır'da İttihadul Ulema önderliğinde buluşması her şeyden önce haddi aşan bu sürece “La” demek anlamında önemliydi. Âlimler, bu buluşmaya iştirak edip toplumlarının sorunları hakkında görüş beyan ederek kendilerini susmaya ya da cahiller gibi konuşmaya zorlayanlara uymayacaklarını beyan etmiş oldular.
Diyarbakır'da İttihadul Ulema Buluşması'nda âlimler, sosyal ve siyasi sorunları seküler zekalar gibi değil, âlim olarak konuştular. Seküler cehaletin bizi sürüklediği slogancılıktan, karşılıksız sözlerden, işlevsiz tartışmadan uzak durdular.
İttihadul Ulema'da bugüne kadar birbiriyle hiç buluşmamış, birbirini hiç görmemiş âlimler buluştuğu hâlde herkes, hemen hemen aynı görüşleri beyan ediyordu. Buluşmanın en etkileyici hâli bu farklı zeminlerde yetişip farklı görüşlere sahip olduğu düşünülen şahsiyetlerin, çağın kendilerini ittiği ihtilafçı rolün dışında kalınca, daha doğrusu çağın seküler tahakkümünü aşınca özde buluştuklarının görülmesiydi.
Medresesi adına konuşan her âlim, ister İbn-i Arabî okusun ister İbn-i Teymiyye ya da ikisini bir arada okuyabilecek bir noktaya ulaşmış olsun aynı tespitlerde bulundu, aynı çözümleri dile getirdi, aynı pratiği önerdi.
Kimse maksadı aşmaya niyetlenmedi, ittihad için gelmişken ihtilafı artıracak beyanatlarda bulunmadı; kimse, kimsenin beyanına itiraz etmedi; kimse, kimseye cevap vermedi. Zira herkes, her beyanda kendi beyanını buldu.
Bazen, geçmişte şehid edilen ya da kriminalize edilip uzun süre hapislerde tutulan âlimlerimizin üstelik seküler yapılar tarafından itibarının iadesinden söz edilir. Bunu duyup kahrolmamak elde değil… Âlimlerimizi asanların, âlimlerimizi hapsedenlerin kârı mıdır onlara iade-i itibarda bulunmak?
Belki o seküler yapılardan istenecek olan bir özürdür. Ama ya işledikleri suç dünyada affolunmayacak kadar büyük olursa kendilerine karşı suç işledikleri ahrete irtihal etmişse…
Vefat eden âlimlerin itibarı Allah katındadır. Yaşayan âlimlerin toplumları nezdinde itibarını iade edecek olanlar ise âlimlerin kendileridir.
Diyarbakır'daki buluşma kapsamı, beyan edilen görüşler ve görüşlerin hürmetle dinlenmesiyle âlimlerimiz için tam bir iade-i itibardı. Âlimlerimiz, orada ihtilafları deşmeden, birbirlerine karşı üstünlük sağlamaya çalışmadan, aslî sorunlar önümüzde iken ayrıntılara takılmadan, sosyal ve siyasi konularda görüş beyan edebildiklerini gösterdiler. Meclislerinin çağın meclislerine benzemediğini ortaya koydular.
İttihadul Ulema Buluşması'nda âlimler; ırkçılık yapmadılar, milliyetçilik yapmadılar, “ulusal” anlamında “milli” olma gibi modern seküler bir kaygı taşımadılar. Bir coğrafyaya ait olduklarını unutmadan, o coğrafyanın tarihte bir kez daha dünyanın en kötülerinin göz diktiği bir sahaya dönüştüğünün bilincinde olarak ümmet ve insanlık vurgusunda bulundular, halklarının sorunlarını halkın gerçek temsilcisi olarak dile getirdiler.
İttihadul Ulema Buluşması'nda âlimler; mezhepçilik, meşrepçilik yapmadılar. Bir mezhebe, bir meşrebe, bir cemaate veya tarikata ait olduklarını, o mezhep, meşrep, cemaat, tarikat ortamında yol aldıklarını göz ardı etmeden ümmetin kendi coğrafyalarına yansıyan problemlerini ve buna yönelik acil çözümleri ifade ettiler.
İşlevsiz eleştiricilik, kadim bedeviliğin ve modern cehaletin altta bırakmak istediği kesimlere, haksızlığa uğrayan toplumlara dayattığı korkunç bir musibettir, müptela olunan sosyal bir vebadır; bulaşanın kullanmadan duramadığı, almadığında krize girdiği bir uyuşturucudur. Ona müptela olanın iflahı, en habis uyuşturucuya müptela olanın tedavi olmasından daha zordur.
Çağa hükmedenler, toplumun akılsız kesimlerini uyuşturucu maddelerle, akıllı kesimlerini ise uyuşturucu, işlevsizleştirici, geri bırakıcı eleştiri alışkanlığıyla mahvettiler.
İttihadul Ulema Buluşması'nda âlimler, çağa hükmedenlerin bu şeytanî girişimine teslim olmadıklarını, teslim olunmaması gerektiğini halleriyle tebliğ ettiler. Birbirlerine, karşıtlarına hatta düşmanlarına yönelik işlevsiz eleştiriden uzak durdular.
İttihadul Ulema Buluşması'nda âlimler, menfi hâli görüp müspet olanı gösterdiler.
İttihadul Ulema Buluşması'nda âlimler, yanlışa değinip doğruyu vurguladılar.
İttihadul Ulema Buluşması'nda âlimler, batılın oyununu çözmüş olduklarının farkında olarak hakkı beyanı ettiler.
Bu buluşmayı gerçekleştiren İttihadul Ulema Cemiyeti riyaseti ile buluşmaya katkıda bulunan herkesten Allah razı olsun…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.