Yusuf ARİFOĞLU
Alkol cemaati yığın, cemiyeti sürü yapan bir iptiladır
On yedi günlük sokağa çıkma kısıtlaması beraberinde bir içki/rakı tartışması da getirdi. Alkollü içecek satış yerlerinin de kapalı kalacağı kararı kronik laik dinozorları ayağa kaldırdı. Alkol, içki ve rakı üzerinden ne yaşam tarzı, ne şeriat ve ne dine karşı kusulmadık kin, ne de Erdoğan’a edilmedik tehdit bıraktılar. Halkının çoğu Müslüman olan ülkemde “Bütün kötülüklerin anası olan içki”yle ilgili ne zaman haramlık, sağlığa, aileye ve bütçeye zarar verdiğine dair bir şeyler yazılsa, konuşulsa, karar alınsa veya yasal bir düzenleme yapılsa laik dinozorlar nasırlarına basılmışçasına viyaklarlar.
Yılmaz Özdil, Orhan Aydın ve yakın zamanlarda ‘içki kutsaması’ içine gömülen birkaç laik kaçkın ‘Rakı şişesinde balık olmayı’ ve ‘rakıyı bir milletin imbiğinden süzülmüş bir tarz’ olarak gösterme çabasındadır. Ve bu zevatın sesi gür çıkıyor. Atatürk’ü ve Laiklik’i arkasına bir rüzgâr olarak olan bu din düşmanı, hazımsız güruh içki ve rakı üzerinden mevzileniyor ve siper kazanmak istiyor. Eğer böyle olmasaydı, öz(ü)dil(i) olmuş rakının Yılmaz savunucusu Ali Güler’in makalelerinden araklamayla kendine mal ettiği Atatürk kitabını 2500 TL’ye satacak enayi bulabilir miydi?
İçki ve rakı din ve dindara hazımsız, düşman ve tepeden bakan tipler için aynı zamanda bir semboldür. Alkol kadar her türlü kötülük, saldırı ve tazyiki meşrulaştıran bir şey olsaydı elbette bu laik dinozorlar ona sarılırdı. Bir iki fırt’ı adam olma, modern olma ile eş gören bir zihniyetten bundan başkası da beklenemez. Batı’nın koca Osmanlı’yı yıkma mücadelesine bakınca kadını tesettürden koparmanın hemen yanında ‘içki, dans ve kumar’ gibi başka medeni(!) olma unsurlarını görürüz.
Edebiyat ve sinema Batılı bir tarzda yola koyulunca içki ve rakı da başköşeyi almakta gecikmemiş. Filmleri bir toplum mühendisliğinin ürünü olan Kemal Sunal, İlyas Salman, Şener Şen filmlerinde alkolik tipler hep sempatik bir rol içindedir. Filmlerin çevrildiği hiçbir köy, kasaba, kahve ve ev yoktur ki içki masada olmasın. Şu an ki dizilerin de alkolü meşrulaştırma, bir hayat tarzı gibi sunma ve masum(!) bir alışkanlık olarak göstermekten geri kalır yanı yoktur.
Batı, alkolün güçlü bir uyutma ve sömürme aracı olduğunu keşfedince neredeyse elindeki tüm silahları bırakmıştır. Amerika, Kızılderililerin mukavemetini içkiye alıştırarak kırmıştır. Afrika ve Okyanus kıtaları içkiye alıştırılarak sömürülmüştür. Arabistan, Yemen yiğitlerinin İngiliz ajanlarınca nasıl önce iğfal edilip sonra da isyana sürüldüklerini anlamak isteyenler İhsan Süreyya Sırma'nın vesikalara dayalı "Sömürü Ajanı İngiliz Misyonerleri" adlı kitabına bakabilirler.
Toplumda iyilik ya da kötülük adına da hiçbir adım rastgele atılmaz, hiçbir tuğla öylesine konmaz. Hepsi bir amaç doğrultusunda ilerler. İçki ve alkol yasağını hayat tarzına müdahale sayan bizim mahallenin bazı zavallıları bilin ki ‘Kazın ayağı hiç de öyle değildir.’
Şu iyi bilinmeli ki Türkiye gibi Batı’ya endeksli ve Batı zebunu ülkelerde çökertme, ifsad ve ahlaksızlık içki ve uyuşturucuyla, bunun üzerinden görünmez baskıcı güçlerle, aldatıcı sloganlarla yürütülmektedir. Batılı mankurtlar, bu ülkelerde siyasi nüfuzu ve kontrolü, terfi ve terakkiyi, yeni unvanlar elde etmeyi kayıtsız şartsız içki içmede görür ve kabul eder ve böylesi ülkelerde, alkol mübtelâları ve şairleri eliyle nice Alamut kaleleri inşa eder.
Alkol, bir iptiladır. Sirayet ettiği cemaati yığına, cemiyeti sürüye çeviren bir iptila… Kişide din ve insanlık duygusu, aile ve akrabalık endişesi, şeref, haysiyet hissi ve memeleket sevgisi bırakmayan bir uyuşukluk iptilasıdır. Ve "zevkinden başka bir şey düşünmeyen" insanlar yığını veya sürüsü oluşturan bir iptila… Alkol kısıtlamasın da market ve büfelere hurra hücum eden bu yığın ve sürünün alkol aşkını(!) hepimiz gözlerimizle gördük.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.