Az da olsa devamlı olan makbuldur
İman edenlerin, Allah’ı anmak ve vahyedilen gerçeği düşünmekten dolayı kalplerinin heyecanla ürperme zamanı gelmedi mi?
“İman edenlerin, Allah’ı anmak ve vahyedilen gerçeği düşünmekten dolayı kalplerinin heyecanla ürperme zamanı gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilmiş ve üzerlerinden uzun zaman geçip kalpleri katılaşmış kimseler gibi olmasınlar. Onlardan birçoğu yoldan çıkmışlardır.” (Hadid 16)
“Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” (Hicr 99)
“…ipliğini iyice büktükten sonra geri çözen kadın gibi olmayın…” (Nahl 92)
Âyet-i kerîmelerde buyurulur:
“Allah sabredenlerle beraberdir.” (el-Bakara, 153)
“Allah sabredenleri sever.” (Âl-i İmrân, 146)
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle Buyurmuştur:
“Bir kimse geceleyin Kur’an’dan okumayı adet edindiği bölümü okumadan yahut tamamlamadan uyuyakalır, sonra sabah namazı ile öğle namazı arasında onu okursa (veya tamamlarsa) o kimse için gece okumuş gibi sevap yazılır.” (Müslim Müsafirin 142)
“Geceleri ibadet etmeyi alışkanlık haline getirip de sonradan terk eden falan kimse gibi olmayın.” (Buhari Teheccüd 19, Müslim Siyam 185)
Hz. Aişe (r.anha) şöyle rivayet etmiştir: “Resulullah ağrı veya başka bir sebepten dolayı gece namazını kılamazsa, gündüz on iki rekat namaz kılardı.” (Müslim Müsafirin 140)
Hadîs-i şerifte buyurulur: “Amellerin Allah Teâlâ’ya en sevimli olanı, az da olsa devamlı yapılanıdır.” (Müslim, Müsâfirîn, 218)
Bir rivâyette şöyle buyurulur:
“Sabır üçtür:
Musîbetlere karşı sabır, kullukta sabır ve günah işlememekte sabır…” (Süyûtî, II, 42; Deylemî, II, 416)
Hayatın en temel kaidelerinden birisi devamlılıktır. Son nefese kadar hayat ve imtihan devam ettiğine göre, işlerimizde devamlılık temel esas olmalıdır. Devamlılığın sağlanabilmesi için de imkânların, nefesin ve gücün yetmesi lazımdır. İmkan, kabiliyet ve şartların kısıtlı olduğu bir zeminde son nefese kadar mücadele ve mücahede edebilmek için vizyon ve program şarttır. Aciz insanların imkân ve kapasiteleri sınırlı, hayat ise engin bir derya gibidir. O halde önce imkân ve kabiliyetlerimizin keşfi, sonra mücadele zeminimizi, daha sonra da kısıtlı imkânların mücadele sahasına tatbik ve intibakından bahsedebiliriz.
Koşumuz uzun soluklu olmalıdır, bir maraton koşucusu gibi. Zira hayat bir maraton koşusu gibidir. Saman alevi gibi parlayıp sönmenin bu hayatta herhangi bir değeri ve karşılığı yoktur. Neticeye varmayan koşu, var olan tüm imkân ve enerjiyi heba eder. O halde “az da olsa devamlılık esastır”, felsefesini hayatın temel düsturlarından birisi olarak kabul etmek gerekir.
“Umuma el atan umumdan olur”, kaidesini daima hatırlamak gerekir. Yetişemeyeceğimiz alanlara el uzatmamalıyız. Bunu tecrübe edip zaman ve emeğimizi heba etmek yerine, adeta kaide ve usul haline gelmiş tecrübelerden istifade etmek gerekir.
Bireysel ve toplumsal anlamda bölünüp umumun tamamı ile ilgilenmeye çalışan kurum ve bireyler, umumun hiçbir cüzünü başaramamışlardır. Geriye sadece tükenmişlik ve yorgunluk kalmıştır.
Hem dünyevi hem de uhrevi işlerde sonuca varmayan çabaların fazlaca bir anlamı yoktur. Bu itibarla; az da olsa devamlı amellerde bulunacağımız ve hareket zeminimizi muhafaza etmeye yetecek enerji ve motivasyonu sağlayan zemini koruyup terk etmeyecek şekilde hareket etmek gerekir.
Hayatımızın belli dönemlerinde çokça salih amel işleyip tükenmişlik sendromuna girmek yerine az da olsa devamlı bir amel programına yönelmek gerekir. Yine mücadele zemininde tüm kurşunlarını bir seferde atıp daha sonra sefilleri oynamak yerine, küçük de olsa muhkem adımlarla ilerlemeyi stratejiye dönüştürmek lazımdır. Küçük adımlarla belki fazla yol alamayız ama küçük adımlar her zaman daha kavidir. Geri dönmek ve yaptığımız işi külliyen terk etmek zorunda kalmayız.
Hayatta her işe el atmaya ve her şeye yetişmeye çalışan bireyler asla kariyer basamaklarına tırmanamaz. Zira insanoğlunun buna ne imkânı ne de gücü yeter. Her insan her konuda uzman olamaz zaten buna gerek de yoktur. Her işi ya da birçok işi yarım yamalak öğrenmek yerine bir ya da birkaç işi tam öğrenmek daha makbul ve faydalıdır. Hayatın genel kaideleri öğrenildikten sonra sadece bir konuyu uzmanlık alanı olarak seçenler ve çabalarını bu noktaya yoğunlaştıranlar başarılı olmuşlardır.
Hayatta önemli olan; bir yola girmek değil, o yolu sonuna kadar yürümektir. Sonunu getiremeyeceğimiz bir yürüyüşe başlamayalım. Lazım olduğu zaman kapatamayacağımız bir kapıyı açmamalıyız.
Hayatın herhangi bir alanında uzun soluklu bir yürüyüşe çıkmadan evvel bilmeliyiz ki; önemli olan husus, başlamaktan ziyade devam ettirebilmektir. Yarım ve kaba inşaat halinde kalan birçok bina yerine dört başı mamur ve oturulabilecek bir bina yapmak daha evladır. Tamamlanmamış inşaata kimse ev demez, sayısı kaç olursa olsun. Servet gömülen böyle yapılardan istifade edilemez. Aynı zamanda yapılmaya başlanan ve tamamlanamayan onlarca tabloya kimse sanat eseri gözü ile bakmaz. Tek bir tablo sanat eseri olarak değerlendirilirken yarım kalmış onlarca tablo sadece çöpe atılacak karalanmış müsvedde olarak değerlendirilir. İşte hayattaki bütün işler böyledir.
İster öğrenci, ister sanayici, ister sıradan bir esnaf veya sıradan bir vatandaş olun; herkes hayat içerisinde belli bir alana yoğunlaştığında genelde başarılı olur ama çabalar ve imkânlar dağıldığı zaman, bu yolla başarı elde etme örnekleri pek görülmemiştir.
Hayatın ve tarihin akışına yön veren değerli veya etkili şahsiyetlere bakıldığı zaman, ağırlıklı olarak hayatın bir dalına yoğunlaştıkları ve başarılı oldukları gözlemlenmiştir.
Toplumların değişim ve dönüşümlerine talip olan halk hareketlerinin de bu kaideye dikkat etmesi gerekir. Bu noktada kurumlar bazı hususiyetleri itibariyle kişilerden ayrılsa da genel itibariyle sınırlı alanlara yoğunlaşma beraberinde başarı getirir. Sırf bu alanda faaliyetim olsun diye yapılan hamleler, ya akamete uğramış ya da çok cılız kalmıştır. Dostlar pazarda görsünler kabilinden yapılan yatırımların neticesi olamaz. Hayat ve başarı, ihlasa ve gayrete aşıktır. Ama fikir ve çabalar, kopmuş tespihin taneleri gibi dağıldığı zaman artık o tanelere tespih denilemez.
Özellikle ekonomi alanında faaliyet gösteren şirketler her alana el attığı zaman herhangi bir sektörde söz sahibi olamaz. En iyi ihtimalle faaliyet sonuçları vasatın üzerine çıkamaz. Birkaç tüccar dostumuz vardı, halleri ibretlik idi. Çok büyük hayalleri ve çabaları vardı. El atmadıkları hiçbir alan neredeyse kalmamıştı. Uzaktan hallerine baktığınız zaman, denizde kum onlarda para var zannederdiniz. Ama daha yakından muhatap olma fırsatı ortaya çıkınca, ellerindeki sermayeyi çok farklı işlerde kaybettikleri için ceplerinde para olmadığı hayretle görülürdü. Her hamlelerinde sermayelerinin bir kısmını tüketirlerdi. Birçok iş ile uğraşmaktan dolayı işlerinden hiçbirisi ile doğru dürüst ilgilenemezlerdi. Ne ticaret ne tarım ne de diğer işleri yolunda gitmezdi. Ve maalesef hiçbir işten kâr edemezlerdi. O dostlarımızın da hayatlarından ders ve ibret çıkarmış olmasını ve umuma el atmaya tövbe etmiş olmasını diliyorum.
Bunun gibi birçok örnek zikredebilirim.
Uzmanlaşmamış ve vasatı aşamayan şahsiyetler ve hareketler, tarihin akışını değiştiremez ve köklü işler yapamaz. Kurumlar ve kişilerin belirleyiciliği, daha çok uzmanlık kapasiteleri ile belirginleşir.
Bu itibarla şahıs ve kurumları bu zemine oturtmak gerekir. Daha küçük yaştan itibaren çocuklarımıza bu ufku kazandırmak gerekir. Faaliyet zeminimizin temel karakteri bu olmalıdır.
Eğitimde atıl ve diploma sahibi ama nefesi kokan işsizler ordusunun saflarına yeni neferlerin katılmaması için temel eğitimden sonra uzmanlığa yönlendirme olmalıdır.
Şöyle bir geçmiş hayatımıza göz attığımızda bu hakikati görürüz. Ne zaman ki çabamız, enerjimiz, gayretimiz, hedeflerimiz bölünmüş ise vasatın üzerine çıkamamışız; hatta çoğu zaman muvaffak olamamışız. Bir dili iyice öğrenmek ve o dile yoğunlaşmak yerine duygusal bir refleks ile birkaç dili öğrenmeye çalışıp da bu dillerden hiç birini adam akıllı öğrenemeyen ve konuşamayan aramızda kaç kişi var? İslami ilimler alanında ihtisas yapmak yerine bir derya gibi olan bu ilimlerin hepsini aynı anda tahsil etmeye çalışıp da yarı yolda kalan kaç kişiyiz?
Ya da ekonominin her dalına el atıp da her alanda kazanç sağlamayan, çalışıp da vasatı geçemeyen hatta bırakın vasatı, elindekini de tüketen kaç kişi var aramızda?
Adam akıllı bir tahsil yapmak yerine, birçok dalda diploma alan ama diplomaları işe yaramayan ve mesleki yetkinliğe ulaşamayan kaç kişi var?
Evet, samimiyet ile bu ve türevleri sorulara cevap verdiğimiz zaman, planlı bir hayat yaşamaya mecbur olduğumuzu göreceğiz. Bu planın da sünnetullaha uygun olması icap eder. Yani bölünmek yerine, imkân ve kabiliyetimizin el verdiği ve hayatın gerçeklerine uygun bir mecrada mücadele etmeliyiz.
Adeta çöp yığınına dönüşen ve hiçbir neticesi olmayan ve bizi tükenmişlik sendromuna sürükleyecek çabalar yerine, dünya ve ahirette bizi sonuca ulaştırmaya yakın olan sahalara yönelmeliyiz.
Kısacası;
Hayatın her alanında umuma ele atıp umuma talip olmak yerine, belki belli alanları seçmek daha isabetli bir tercih olur. Eğer hayatı oyun ve eğlence olarak görmek yerine hem dünyevi hem de uhrevi olarak ciddi beklentiler içerisinde isek, “az da olsa devamlı olmalı” anlayışı ile hareket etmeliyiz.
Hayat bize göstermiştir ki, başarılı olan ciddi insanlar bu anlayışla hareket ettiklerinden tükenmeden menzillerine varmışladır. Ama hayatın her tarafına el atanların nefesi çabuk tükenmiş, ellerindeki imkânlar heder olmuştur.
Ellerinde sermaye olarak; iflas, tükenmişlik, hasret ve nedamet kalmıştır.
Mehmet Zülküf Yel
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.