Mehmet GÜLSEVER
Celladına Âşık Olmak
Bir dönem yıldızı parlatılan 24. Dönem Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, çıkarıldığı bir televizyon programında “Dersim katliamını CHP aklı ve iradesi yaptı, siz ise CHP vekilisiniz ve bu işin faturasını o dönem en az sizin kadar mağdur İslamcılara çıkarıyorsunuz; sebebi ne” şeklindeki soruya karşı önce biraz bocaladı. Sonra celladına aşık bir eda ile “biz Cumhuriyet’in kazanımlarını önemsiyoruz, onu koruyup kollayacağız” dedi.
Dersim katliamından sonra anne babası katledilen ailelerin çocukları batı illerindeki ulusalcı/laik din düşmanı ailelere verildi. Onlar da bu çocukları hem seçkin okullarda okuttu hem de mankurt yaptı. Yani onların anne ve babalarını dindarların öldürdüğüne inandırıldılar. Sonra memleketlerine dönüp “okumuşlar” olarak geri kalan kitleyi de onlar tahrip etti ve CHP’li “Hüseyin Aygün” gibi tipler ortaya çıktı. Proje tamamlanmıştı. Ve esasen Seyyid Rıza o zaman ölmüştü.
Yine Kandil, paşalara defalarca haber yollayarak “gelin gericilere(dindarları kast ederek) karşı birlikte hareket edelim. Bizim ortak yönümüz var biz anlaşırız ama İslamcılarla anlaşamazsınız” diyerek mücadelesini sermaye edindikleri Said’lere ihanet eden başkaca mankurt bir hezeyanın tezahüründe bulunuyorlardı.
Bu tür sol, seküler yapılar o gün bu gündür ulusalcı, laik faşist dayatmaların en sağlam direği oldu. Ne zaman sistem tıkansa bunlar “emniyet subabı” görevini üstlenirler.
Hakeza “kutsal devlet” tezi üzerinden yine ehilleştirilen kimi sözde İslamcıların durumu da bu “mankurt tablo”nun sağ üst köşesini tamamlar durumdadır. Bunlar da insan merkezli bir devlet ve yönetim taleplerinin tamamını “devleti yıkma” algısına indirgeyip karşıt cephe oluşturuyorlar. Darağaçlarında sarığıyla sallandırılan dedelerinin sadece “İnsanı ve İnancı” kutsadığını unuturcasına…
Yine elbirliği, işbirliği içinde bütün coğrafyamızı istila edip kan, gözyaşı ve yoksulluk bırakıp kovulan Batı’yı kıble edinmiş ve bütün “kapıda tutulmuşluğa” ve “kovulmuşluğa” rağmen “yüzümüz Batı’ya dönüktür” diyen kimi yöneticilerimizi düşmanına aşık eden sebebin altında yatan gerçek ne ola.
Celladına aşık edilmek kaderimiz gibi. İslam dünyasının en büyük ve en mutedil hareketlerinden biri olan ve seçimle gelip darbe ile devrilen İhvan, eşine az rastlanır bir zulme duçar oldu/oluyor. Güçleri uzun bir savaşı taşımaya yettiği halde asla bir iç çatışma ve savaşa tevessül etmediler. Çok isabetli bir tutum da sergilediler elbet. İslam coğrafyalarının iç çatışmaları bu güne kadar asla bir fayda sağlamamıştır. Bilakis bu çatışmalarda ipleri eline alan Batı bundan sadece güç ve rant devşirmiştir. Hukuken çok meşru bir pozisyonda olduğu halde İhvan silaha sarılmış olsaydı silahsız gösterilerde tankla topla birkaç günde beş bin insanı katleden Sisi’nin nasıl bir katliama girişeceğini varın siz düşünün. Suriye’yi arar olurduk.
İşte Selefi Nur bu Sisi’ye, Mursi’ye karşı açık açık destek verdi. Yani alışageldiğimiz “celladına aşık” bir tutum sergiledi. Oysa bu “selefi kafa” Suriye’de sözüm ona cihad ediyordu. Filistin İhvan’ına(HAMAS’a) ve liderlerine ülkesini karargah haline getiren Suriye ile savaş hangi “aşkın” ürünüydü siz söyleyin. Eğer kendi kararımızla Suriye’ye bu kadar ateş taşıdıysak bu durumda Mısır Diktası’nı topyekûn yakmalı değil miydik?
Yine Avrupa’dan on binlerce mücahid Suriye/Irak savaş arenasına taşınırken bir tanesinin Mısır için kılını kıpırdatmaması Avrupa’ya ve beslemesi Sisi’ye olan aşkın başka bir adı değil de nedir?
Coğrafyalarımızda Gerici Arap Rejimleri’ni kuran Krallar’ın Müslümanlara karşı Siyonist rejimle açık açık iş tutmasına ne demeli. Ortadoğu’nun bu aşk hikâyelerinden sonra Uzakdoğu’daki “aşkları” saymaya kalkışmıyorum bile.
Say sayabilirsen…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.