Cennet kapısının iki dişli anahtarı
Notlar yazıların sonuna yazılır. Kıyamete kadar bu böyle mi olacak? Efendim ben notumu yazımın başına alayım.
Notlar yazıların sonuna yazılır. Kıyamete kadar bu böyle mi olacak? Efendim ben notumu yazımın başına alayım. NOT: Bu yazıyı bir oğulun bir babaya söylediği “Ben cehenneme girmekten çok korkuyorum” sözü üzerine kaleme almışım.
Bu dünyaya gelişimizden baliğ olana kadar geçen ömrümüz sanki bize bir hediye olarak verilmiş. Keyfimize bakmamız için adeta bize tolerans sağlanmış. Bir yönüyle yaptıklarımıza göz yumuluyor. Baliğ olana kadar “Vur oynasın, çal patlasın, çilelerden bize ne” mantığıyla yaşıyoruz. Herhangi bir sorumluluğumuz yoktur. Ama akil-baliğ olduğumuzda “Cızzz” ve “Bıvvv” dönemi sona erer. Haram ve yasak dönemi başlar. O saatten sonra da Şeriat bizi: “Orada dur!” diye ikaz etmektedir. Ondan sonra ciddi sorumluluklarla karşı karşıya kalırız ve omuzlarımıza ağır bir yük biner. Öncesinde bizi bu ağır sorumluluklara hazırlayanlar olmazsa, çok ama çok zorlanırız ve alakalı olarak zor duruma düşerken onları da zor duruma düşürürüz. Hayatın acı sillesinin acısını ve izini yüzümüzde buluruz.
Bu sorumluluklarımızdan bir tanesi de anne-babamıza karşı olan sorumluluklarımızdır. Bazılarının sandığı gibi İslam sadece camide işlerliği olan bir din değildir. Hayatın her alanına müdahale eder ve müntesiplerine geniş bir yörünge çizer. Dünyaya geldiğin gün ezan-kametle sana müdahale eder, öldüğünde cenaze namazıyla, yerin altına bırakılıp defnedildiğinde de telkin duasıyla son müdahalesini yapar. Beşikten değil, kundaktan mezara kadar bir müdahale söz konusu…
Çizilen yörüngeye uyulduğu takdirde hayat yaşanabilir bir hale gelir. Bunun dışına çıkıldığı zaman da toplumda bir muvazenesizlik meydana gelir. İslam dini genel hatlarıyla anne-babamıza karşı nasıl davranmamız gerektiğini şöyle belirtir: Ama öncesinde bir hadisi şerifi zikredelim; adamın biri Peygamberimize: “Ey Allah’ın Rasülü Anne-babanın çocukları üzerindeki hakları nelerdir” diye sordu. Peygamberimiz: “Onlar senin cennet ve cehennemindir” diye buyurdu. (İbn Mace, Edep konusu). İşte cennet ve cehennemimize ilişkin bazı maddeler ve ipuçları:
1-Onlara hizmet etmeli, rızalarını almalı, onları memnun etmeli, saygıda kusur etmemeli, onlarla sert konuşmamalı, yumuşak konuşmalı, iğneleyici sözler sarf etmemeli.
2-Onlara iyilik etmeli, ihsanda bulunmalı.
3-Onlara karşı gelmemeli (bu büyük günahlardandır), Allah’a isyana teşvik etmedikleri sürece itaat etmeli.
5-Sevgi ve şefkat dolu bakışlarla bakmalı, onları incitmemeli.
6-Onların rızasını almadan yolculuklara çıkmamalı.
7-Yolda onlarla beraber yürürken önlerinden yürümemeli.
8-Namazlarda dahi olsa çağırılarına icabet etmeli. (Durum bu kadar vahim yani)
9-Onlarla konuşurken sesini onların sesinin üzerine çıkarmamalı. Onların yanında ayak ayak üstüne atmamalı. Edeb kurallarına azami derecede riayet etmeli.
10-Onların yanında fazla konuşmamalı, edebi muhafaza etmeli.
11- Onlarla tartışmamalı, çünkü ebeveyn sıradan kişiler değildir. Onlara “Ûf” bile dememeli.
12-Eşini onlardan üstün tuttuğu görüntüsünü vermemeli.
13-Onları isimleriyle çağırmamalı. Onlar kendisine küçüklüğünde nasıl sevgi dolu sözcüklerle ona hitap ediyorlardıysa, o da benzer saygı dolu sözcüklerle hitap etmeli.(Ama babişko-babi türü hitaplar ile değil) Onlara değer vermeli, işlerinde onlara değer verdiğinin göstergesi olarak onlara danışmalı.
14-Onlar ile sevdiklerinin arasını bozacak sözler sarf etmekten kaçınmalı.
15-Onlarla konuşurken emir kipi kullanmamalı. Yap-yapma, et-etme! Önümden çekil! Gibi sözler kullanmamalı. Nezaketi elden bırakmamalı. Karşıdakinin anne-baba olduğu unutulmamalı.
16-Hayır dualarını almalı. Beddualarını alacak davranışlardan kaçınmalı. Ana-baba ahını alanın iflah olmayacağı kafaya hem sokmalı hem belletmeli.
17-Onlara merhamet etmeli. Onları sevdiğini onlara hissettirmeli. Onların sevinçlerine ortak olmalı.
18-Onlar sözleriyle kendisini incittiği zaman, incindiğini onlara hissettirmemeli. Onlara ekstra tolerans sağlamalı.
19-Onlar kendisine sitem ettiğinde, kızmamalı. Dikkatle bakıldığında sitemlerinin bizi hayata bağlayan sağlam halatlar olduğu görüleceği için hoş karşılamalı.
20-Onların kalplerini kırmaktan korkmalı. Nazlarına katlanmalı. Bizler çocukken bize nasıl davrandıklarını iyi biliyoruz. Onlar da yaşlanınca, adeta elimizde çocuklaşıyorlar. Birçok çocuksu davranış sergiliyorlar. En azından vefayı elden bırakmamalı. Heyran, qûrban yaklaşımlarını zaman zaman hatırlamalı ve ona göre davranmalı.
21-Hastalandıklarında ölseler de kurtulsak diye düşünmemeli. Böyle bir düşünce gelirse “Eûzubillahi mineşşeytanirracim” çekmeli.
22-Onların elbise ihtiyaçlarını da karşılamalı. كلّ جديد لذيذ “Her yeni tatlıdır” olduğu unutulmamalı. Zaman zaman onları yeni şeylerle sevindirmeli.
23-Kendisine uzak bir yerde iseler, imkân dâhilinde onları ziyaret etmeli, olamıyorsa, onlara telefon açmalı. Hal hatırlarını ve ihtiyaçlarını sormalı, ihtiyaçlarını karşılamalı. Unutulmamalıdır ki, onlara bakmak da cihattır. Savaşa çıkan sahabeler ile beraber çıkmak isteyen kişinin Rasulullah (as) tarafından ebeveynine bakması için geri gönderildiği olayı hatırlamalı.
24- İmkân dâhilinde onlarla beraber yemek yemeli. Çünkü böyle bir yemek sadece yemek değil, aynı zamanda bu ana-baba-oğul ilişkilerinin lehimi olduğu bilinmeli.
25-Kendisi ile yaşamıyorlar ise, evlerine gidip ev ihtiyaçlarını gözetmeli, evlerinin bakıma ihtiyacı varsa gereğini yapmalı.
26-Onlara gücü nispetinde bir miktar para vermeli. Yerinde verilen paranın iç ısıtıcı olduğu unutulmamalı.
27-Malını kullanmada onlara yol vermeli. Yani ana-baba onun malını kullanırken rahat olmalı.
28-Beraber yaşamıyorlarsa onları zaman zaman evine davet etmeli, onları ağırlamalı.
29-Hastalandıklarında onları sormalı, ilaç ihtiyaçlarını karşılamalı.
30-Onların dostlarına ve sevdiklerine önem vermeli.
31-Vefat ettiklerinde cenazelerine katılmalı, sünnete göre yıkamalı, İslam’a uygun bir şekil kefenlemeli, onları defnetmede acele davranmalı. Toprağa kendisi koymalı.
32-Onlara devamlı dua etmeli, diyeceğim ama çocukların yükünü ağırlaştırmayalım. Yumuşatalım, arada bir dua etmeli.
33-Salih kimselerin arasına defnetmeli. Borçlarını ödemeli.
34-İslam’a uygun ise, vasiyetlerini yerine getirmeli. Kabirlerini ziyaret etmeli.
35-Anne-babanın dostlarını da zaman zaman sormalı.
36-Kötülüklerini söylememeli.
37-Bütün bunların ibadet olduğunu unutmamalı.
38-Allah ondan razı olsun, anne-babasına karşı çok iyi biridir veya biriydi dedirtmeli. Unutmamalıyız ki, onlara nasıl davranırsak, çocuklarımız da bize öyle davranacaklardır. Ana-babasının kendisinden razı olduğu çocuğun, asrımızın seçkin çocuğu olduğu bilinmeli.
39-Dünyaya gelişimize bir köprü oldukları gibi cennete girişimize de köprü olabilecekleri gerçeğini göz ardı etmemeli.
40-Bir hanımdan duymuştum; “Ah keşke erkekler sadece bir kere doğursaydılar” sözünü sen de duy ve şunu unutmamalı; onları ağlatmamalı.
41-Ana-babaya iyilikte bulunmanın yerine getirilmesi gereken kesin bir emir olduğu bilinmeli. (İsra: 23)
42-Babalı sohbetlerde söze girmemeli, bunun hatalı sollama olduğu bilinmeli. Söze girilecekse, önce sağ-sollar yakılmalı, yani dikkatli olmalı.
43–Anne-baba rızasının cennetin iki dişli anahtarı olduğu gerçeği unutulmamalı.
Aslında bütün bu maddeler şu ayet-i kerimenin detaylı maddeleriydi:
“Rabbin şunları hükmetti: kendisinden başkasına ibadet etmeyin. Anne-babaya iyi davranın! Eğer onlardan biri veya ikisi yanında ihtiyarlığa ererse, sakın onlara “uf” bile deme. Onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Merhametinden dolayı onlara alçak gönüllülük kanadını indir ve de ki; “Rabbim, onlar küçükken beni nasıl terbiye ettilerse, sen de onlara öyle rahmet et. Rabbiniz içinizdekini en iyi bilendir. Eğer iyi kimseler olursanız şüphesiz ki O, kendisine dönenleri gerçekten bağışlayıcıdır.” (İsra, 23-25)
“Bana ve anne-babana şükret” (Lokman, 14)
Bir hadis-i şerifle başladık. Bir hadisi şerifle bitirelim. Adamın birisi Peygamberimize gelerek: “Ey Allah’ın Rasülü! Babam benim malımdan benden izinsiz alıyor” diyerek, babasını şikâyet etti. Bu arada babası geldi ve şöyle dedi: “Ey Allah’ın Rasülü, bu oğlum küçük, zayıf, güçsüz ve fakirdi. Ben güçlü ve zengindim. Onu büyüttüm. Malımdan ona verdim. Ondan hiçbir şeyi eksik etmedim. Şimdi ise, o güçlü ben güçsüzüm. O zengin ben ise, fakirim. Bana hiçbir şey de vermiyor” dedi. Peygamberimiz bunu duyunca ağladı ve şöyle buyurdu: “Bu adamı dinleyip de ağlamayacak kimse yoktur.” Sonra da babasından şikâyetçi olan gence dönerek, şöyle buyurdu: “Sen de malın da babana aitsiniz”. Yazıyla nokta…
Evet, evlad! “Ben cehenneme girmekten çok korkuyorum” demiştin. İşin hiç de kolay değil. Hele bu asırda cennetlik olmak hiç ama hiç kolay değil. Ne parkurlar biter ne de engeller, diyerek korku mu pompalayayım yoksa sana “Al şu iki dişli cennet anahtarını” diyerek sana cennetin kapısına giden asfalt yolunu mu göstereyim.
Mehmet Ziya Gümüş
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.