Değiştirmek Mi Bütünleştirmek Mi?
Temeli 1950 yılında atılan ancak günümüzdeki son halini alması ve tam anlamda kullanılmaya başlanması 1989 yılını bulan internetin icadıyla birlikte insanlık çok hızlı bir gelişim serüveni geçirdi.
Temeli 1950 yılında atılan ancak günümüzdeki son halini alması ve tam anlamda kullanılmaya başlanması 1989 yılını bulan internetin icadıyla birlikte insanlık çok hızlı bir gelişim serüveni geçirdi. Hz. Adem’den bugüne insanlık; tecrübeler, birikim ve yeni buluşlarla sürekli bir ilerleme ve gelişme gösterdi. Ancak bilgisayar ve internet gibi teknolojik imkanların artması bu gelişme evresini çok kısa bir sürede daha ileri safhalara taşıdı. ‘Dijital çağ’ olarak adlandırılan günümüz dünyasında bu gelişim süreci hayatın hemen hemen her alanının elektronikleşmesine ve neredeyse kullandığımız her şeyin başına ‘E’(elektronik) gelmesi durumuna erişti. E-ticaret, E-para, E-devlet, E-yaşam, E-kitap, E-eğitim… derken hayatımız her safhası dijitalleşmeden nasibini aldı.
Gerçek dünya yerini sanal bir dünyaya bıraktı. İnsanlar oturdukları yerden tek tuş veya sesli bir komutla tüm işlerini görebilecek bir noktaya geldi. Üretilen her yeni malzemenin ‘akıllı’ sıfatına sahip olması bu sanal dünyanın hızla gelişip toplumun tüm katmanlarında kendine yer bulmasını kolaylaştırdı.
Günümüz dünyasında eğitim eski dönemlere nazaran çok daha küçük yaşlardan itibaren başlayıp ileri yaşlara kadar devam eden bir sürece evirilmiş durumda. Daha bebeklik çağında evde başlayan bu süreç kreş ve nihayetinde okula başlamasıyla daha somut bir hale gelmekte. Eğitim sürecinin katmanlaşması, devletlerin eğitim politikalarında ‘hayat boyu eğitim’ gibi projelerin olması eğitim sürecini ciddi anlamda uzatmaktadır.
Her alanda yaşanan dijitalleşme süreci eğitim sisteminde de kendini göstermektedir. Kitapların elektronikleşmesi (e-kitap) ile başlayan bu süreç ile birlikte öğrencilerin zaman ve mekan sınırına takılmaksızın istedikleri yer ve saatte eğitimlerini devam ettirebilecekleri bir alt yapının oluşturulmasına olanak sağladı. Eğitimde yaşanan bu dijital dönüşüm öğrencilerin anlamasını kolaylaştıracak ve öğrendiklerini pekiştirecek ek bir kaynak-materyal olarak işlemektedir. Zira elektronik eğitim sayesinde derslerin tümünün animasyon ve video destekli olması bunlara ek destekleyici materyallerin oluşturulması öğrencilerin dersleri anlama ve kavrama sürecini kolaylaştırmaktadır.
Bahsini ettiğimiz gibi eğitimde ki bu dijitalleşme hiçbir ülkede tam anlamıyla yüz yüze eğitimin yerine geçmese de destekleyici kaynak unsuru olarak her geçen gün geliştirilmeye çalışılmıştır. Ancak Aralık 2019’da Çin’de başlayıp kısa bir süre içinde de tüm dünyayı etkisi altına alarak hayatı ciddi anlamda olumsuz etkileyen Covid-19 virüsü iş, sosyal hayat ve eğitim başta olmak üzere her alanda değişimlerin yaşanmasını gerektirdi. Salgınla mücadele kapsamında herkesin evlerine kapanması, sosyal hayatın neredeyse bitme noktasına gelmesi gibi durumlar kısmen dijitalleşmiş olan hayatımızın neredeyse tümüyle dijitalleşmesine neden oldu. Ticaret, iş, devlet işlemleri, bankacılık işlemleri, alış-veriş, eğlence, eğitim gibi insanların olmazsa olmazları olan her şey ev ortamına taşındı. Haliyle bu süreç hayatın tümüyle dijitalleşmesine dönük yapılan çalışmaların bir provası mahiyetinde olmuş oldu.
Yaşanan bu Pandemi süreci tüm dünyada eğitim sisteminde hızlı ve ani bir dijitalleşme sürecine geçilmesine neden oldu. Yüz yüze eğitimlerin olanaksız olduğu bu süreçte ülkeler milyonlarca öğrenciye aynı anda hizmet sunacak ve eğitimi tümüyle dijitalleştirecek bir bilişim alt yapısına sahip olmasalar da yüz yüze eğitime son verip dijital eğitime geçmeye mecbur kaldılar. Ülkemizde ilk, orta ve lise düzeyi başta olmak üzere; yükseköğretim ve açık öğretimde okuyan öğrencilerle birlikte toplam 26 milyona yaklaşan öğrenci sayısıyla 143 ülkenin nüfusunu geride bırakmaktadır. Türkiye’de ki eğitim sisteminde daha önceden yüksek ve açık öğretimlerde uzaktan dersler; ilk, orta ve lise düzeyinde ise Fatih projesi ile başlatılan eba (eğitim bilişim ağı) üzerinden öğrencilere okul dışında eğitimlerine devam edebilecekleri dijital olanaklar sağlanmıştı. Özellikle eba sistemi üzerinden öğrencilerin her birinin kendi hesabının olması, öğretmenlerin bu hesaplar üzerinden öğrencilere ödevler vermesi ve bu işlemlerin tümünün kontrol edilebilmesi eğitim alanında ciddi kolaylıklar sağlamıştır.
Teknolojik alt yapının hazır olmayışı, daha önceden böylesi bir durumun yaşanacağının ön görülememesi ve eğitimin tümüyle dijitalleşmesinin bu kadar erken zamanda olacağının hesap edilememesi gibi nedenlerden dolayı hiçbir ülke bu sürece hazırlıklı yakalanmadı. Türkiye Mart ayı itibariyle tüm eğitim kademelerinde yüz yüze eğitime son verip tümüyle dijital eğitime geçti. Bu süreçte özellikle internet destekli eba sistemine ek Tv destekli eba kanalları kuruldu (TRT eba). Bununla birlikte yükseköğretim kurumları da kendi derslerini internet destekli ortamlarda (zoom, skype vb) vererek öğrencilerin eğitimlerinin devam etmesini sağladı.
Aslında hayatın tümüyle dijitalleşeceği, kısmen geçilen sanal hayatın yakın bir gelecekte tümüyle hayatı kuşatacağı ve hiçbir alanda zaman ve mekan gibi etkenlerin bir öneminin kalmayacağı gibi senaryolar her zaman için konuşulmaktaydı. Ancak muhtemelen hiçbir devlet ve kurum bu senaryonun bu kadar erken olacağını tahmin etmemişti. Zira herkes bu sürece ciddi anlamda hazırlıksız yakalandı. Eğitim sisteminin de tümüyle dijitalleşmesi konusu aslında çok önceden beri üzerinde konuşulan ve tartışılan bir meseleydi. Zira “Yüz yüze eğitim mi yoksa dijital eğitim mi?” sorusuna net ve kesin bir yanıt halen verilmiş değil. Bu konuda kesin bir yargıya varıp iki şıktan birini seçmek şimdilik biraz zor görünmektedir.
Aslında geleneksel ve modern diye ikiye ayrılan en nihayetinde yüz yüze eğitim ve dijital eğitim diye adlandırılan bu tartışmada dediğimiz gibi kesin bir yargıya varıp iki seçenekten birini alıp diğerini es geçmek zor. Çünkü günümüz eğitim sisteminde bu iki seçenek birbirini tamamlayan önemli iki unsur. Her ne kadar dijital bir çağda yaşıyor olsak da insanlar her alanda tümüyle dijital bir hayata alışkın değil, zaten bu durum insanın yaratılış fıtratına da aykırıdır. Sosyal bir varlık olan, konuşmaya, arkadaşlığa ve insani ilişkilere ihtiyacı olan insanın kendi çevresinden kopup teknolojik aletlerle bu ihtiyacını karşılayamayacağı bir gerçek. Bugün yaşanılan bazı psikolojik bunalımların temelinde bu ihtiyaçları teknolojik aletlerle karşılamanın çabası yatmaktadır. Haliyle eğitim gibi öğreten ve öğrenenin karşılıklı çabasının olduğu interaktif bir şeyin kişinin tek başına, bir telefon veya tabletle yardımıyla almaya çalışması bu tartışmanın en başat nedenidir.
Dijital eğitim yer ve zaman faktörünü ortadan kaldırarak öğrencilerin istedikleri yerde ve istedikleri saatte öğrenimlerine devam edebilmeleri, ders anlatımlarını ekstra materyaller (video-animasyon, harita, grafik, deney vb) ile desteklenmiş olması, öğrencilerin kendi öğrenme düzeylerine göre dersleri istedikleri gibi tekrar etme, istedikleri saatte öğrenme gibi imkanlara sahip olması noktasında öğrencilere kolaylık sağlamaktadır. Bununla birlikte öğrencinin öğretmenle olan bağını koparması, eğitmen disiplininden yoksun olup öğrencinin bireysel çabasına bağlı kalması, öğrencinin sınıf arkadaşlarından uzak kaldığı için yalnızlık hissine kapılması, kırsal kesimde kalan ve internet erişiminde zorluk çeken öğrenciler ile şehir merkezlerinde kalan öğrenciler arasında fırsat eşitsizliği oluşturması gibi etkenlerde bu sistemin dezavantajları olarak görülmektedir.
Yaşadığımız çağ tümüyle olmasa da büyük bir oranda dijitalleşmiş, kullandığımız her şey elektronik bir formata bürünmüş durumda. Bu durum insan hayatını kolaylaştıran birçok etkeni de beraberinde getirmektedir. Eğitimde ki dijitalleşme süreci de hiç şüphesiz öğrencilere ciddi kolaylık getirmekte, anlama ve öğrenme faaliyetlerinin kolaylaşmasını sağlamakta, öğrencilerin derslerini pekiştirmesine yardımcı olacak pek çok olanak sağlamaktadır. Bununla birlikte yüz yüze eğitim; daha çok öğretmen ile öğrenci arasında ki karşılıklı çabayı baz alan, öğrenci ile duygusal bağ kurup öğrencinin eğitimi noktasında bir disiplin oluşturup bu süreci titizlikle takip etmeyi gerektirir. Dijital eğitimin en büyük dezavantajı ve aslında yüz yüze eğitimi yani öğretmen-öğrenci ilişkisini gerekli kılan en önemli etken öğretmenin öğrencinin eğitimi için oluşturduğu disiplin ve düzenli takiptir. Pandemi sürecinde evlerde dijital eğitim gören öğrencilerin bu disiplinden yoksun olması ve denetimsiz kalmaları bu duruma en güzel örnektir.
En nihayetinde ‘yüz yüze eğitim’ veya ‘tümüyle dijitalleşmiş eğitim’ şıkları arasında sıkışıp kalmaktansa, insanlık için en önemli alanlardan biri olan eğitim sistemini kalkındırmak için bir öğreticinin kontrolünde ama günümüz teknolojisi ile desteklenmiş bir eğitim modelini geliştirmek zaruret olmaktadır.
Selman Talayhan
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.