Özkan YAMAN
İnfaz Düzenlemesinden Sonra
Suçlu üreten yasalar, onları cezalandıran yasalardan daha çok olduğu sürece ya sürekli bol kapasiteli cezaevleri inşa edilecek ya da bir şekilde sürekli erken tahliye yoluna gidilecektir.
İşte zam yerine fiyat düzenlemesi der gibi af yerine infaz düzenlemesi namıyla konuşulan mevzu, neredeyse fertlerin tek tek hepsini en az on konuda suçlu kılan yasaların gölgesinde çözüm jelatinli malüllü bir mamül gibi duruyor.
Bol tanımlı, maddeli, atıflı, dayanaklı, detaylı kara kaplı hukuk kitapları mühimdir, tahsili illâ ki değerlidir lâkin; inanca, zamana, toplumda oluşturulan algılara, düşünceye, fikre, kabule ve hislere bağlı yorum, kanaat, tercih, ifade ve kararların insandan insana ne kadar değiştiği de malumdur.
Bir dönem acayip suç sayılan bir söz, bir fiil, kısa bir süre sonra bırakın cezalandırılmayı taltif ediliyor mu, ediliyor. Dün en ağır biçimde cezalandırılan birçok siyasetçi, düşünür, sanatçı veya devlet adamı bir süre sonra aynı devlet tarafından rahmetle anılıyor mu, anılıyor.
Hele de Türkiye gibi halkının, inancının zıddına, şuradan buradan alınan kanunlarla, sonra paranoyalarla, peşin hükümler ve kaygılarla, kişiye özel fantezilerle kırmadık kalem bırakmamış, hep korkutmuş, sindirmiş, adeta raiyyetinin başından sopayı hiç indirmemiş bir yakın tecrübeyle yorgun coğrafyada şunlar asla çıkmayacak, bunlar çıkacak formüllü bir matematik kolay anlaşılır değildir.
‘Şeriatın kestiği parmak acımaz’ sözüyle adalete güveni en avam yığınların dimağlarına dahi yerleştiren bir kadim esenliği ince ince doğrayıp attıktan sonra kısastaki hayat, had’lerdeki keffaret, tevbe ve istiğfardaki ünsiyet, hükümdeki kudsiyet de kaybolup gitti.
Geriye, sabır, ümit, dua ve arayış kaldı.
Tasnif, tevzi, tanzim, taksim yahut düzenleme denilen şey her neyse, İlâhî referanslardan kopuk ise vicdani ölçüleri birbirinden farklı her bünyeye farklı yansıyacak ‘göreceli’ sıfatına mahkumdur.
‘Bize göre’, ‘konjonktüre göre’, ‘tepkilere göre’, ‘imkanlara göre’ diye bitmek bilmeyen standart değişimlerinin neticesinde memnun olanların sayısını artırma çabasına da tabi ki ‘göreceli adalet’ denecektir.
Kim kime karşı suç işlemişse, affetme veya erken tahliye için muhataba da yetki verilsin’ gibi bir yaklaşım, söz konusu devlet olunca, aniden mukaddesi koruma refleksine dönüşüyor. Peki bu tutum, ‘cezaevlerinde yer kalmadı, o yüzden birilerini salıvermekten başka çare yok’ tavrı kadar garip değil midir?
Suçun tanımı nasıl yapılmış, nereye dayandırılmış, kimler, ne zaman ve hangi şartlarda ne saiklerle bu fiili suç saymışlar.
Düşünün ‘Bu Ülke’de, şer’i hükümlere göre yargılanma talebi suç, seksen küsur sene önce çıkarılan ve hâlâ yürürlükte olan kanuna göre şapka giymemek suç, feministlerin yaygara ve propagandasıyla 18 yaşından küçük yaşta bir kızla evlenmiş olmak -velev ki- aradan kırk sene bile geçmiş olsa suç ve daha neler neler.. Buna bir de JİTEM, FETÖ, Derin Devlet gibi spesifik yapıların kodladığı ve maalesef resmîliği devam eden suçlama aparatları da dahil.
Haliyle herkesin her an bir suçlama ile kolaylıkla derdest edilebildiği dünyanın çok da farklı davranması zor olan bir parçasında erken tahliyeler anlaşılır bir çözümdür. Yalnız, bunun için gerekli güncellemelerle birlikte suçu doğru tarif ederek, suçla suçlu arasındaki mesafeyi kontrol ederek, suçlunun teşhisindeki başarının motivasyonuyla kendine güvenerek bir pratik daha isabetlidir.
Mazluma, mağdura, hastaya, kim olursa olsun, çok uzun süre içerde kalana odaklanmak ve insan ile kutsala karşı işlenmemiş cürümlere öncelik vermek en insaflı olanıdır.
Siz bunları okurken çok şey zaten gelip geçmiş olacak.
Dedik ya geriye yine sabır, ümit, dua ve arayış kalacak..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.