İslam’da propaganda etiği
Lügat mânası ile ‘propaganda’; bir öğretiyi, düşünceyi, inancı, siyasayı vb. başkalarına tanıtmak, benimsetmek, yaymak amacı ile sözle, yazıyla ve benzeri türlü araçlarla, yollarla gerçekleştirilen her türlü çalışmaya verilen addır.
Lügat mânası ile ‘propaganda’; bir öğretiyi, düşünceyi, inancı, siyasayı vb. başkalarına tanıtmak, benimsetmek, yaymak amacı ile sözle, yazıyla ve benzeri türlü araçlarla, yollarla gerçekleştirilen her türlü çalışmaya verilen addır.
Kullanımı itibari ile ise oluşturulmaya çalışılan algı veya öğretilmeye çalışılan fikirler uğruna gerekli bütün yolları kullanmaya denir.
Tarihin akışını değiştirmede çok etkili olan propaganda, mücadele içerisinde olan taraflar için adeta en değerli silah gücünde olmuştur. Zira herhangi bir oluşumun/yapının kitleleri kendi mefkûresine inandırma, o uğurda mücadele etme ve karşı oluşumlara direnebilme gücü verme adına propaganda olmazsa olmazdır. Propagandayı güçlü kullanabilenler hep bir adım önde başlamışlardır tarih sahnesinde.
Propagandada asıl gaye kitleleri ikna edebilme ve daha da önemlisi kitleleri fikirlere inandırabilmedir. Zira taraflar kitlelerden müteşekkildir. Ve elde edilmesi gereken güç; insandır. Bu minvalde müspet bir araç olarak görülse de kirli emellere alet edilmesi halinde çok tehlikeli bir role de bürünebilir. Örneğin Ortaçağ olarak adlandırılan dönemde, Hristiyan dünyası Haçlı Seferlerini organize ederken propagandasını “inandırmak, korkutmak ve menfaat, saygınlık sağlamak” gibi üç unsurun üzerine kurmuştur. Avrupalı halk, bunun bir dini görev olduğuna inandırılmış, Tanrının ve Kilisenin aforozu ile korkutulmuş, yöresel önderler, baronlar ve krallar daha fazla saygınlık, egemenlik ve zenginlik vaatleriyle satın alınmışlardır. Bütün barbarlıklarını halkı inandırma, inandıramadıklarını ise tehdit ve bastırma yolu ile gerçekleştiren haçlı zihniyeti için propaganda alenen tehlikeli bir araç olmuştur.
Bir başka örnekte ise 1622 senesinde, 30 yıl savaşlarının başlangıcından hemen sonra, Papa XV. Gregory, Hristiyan olmayan ülkelere gönderilen misyonerler vasıtasıyla Hristiyanlığın yayılmasını gözeten Congregatio de Propaganda Fide (İnancı Yayma Meclisi)’ni kurmuştur. Ve böylece başta İslam dünyası olmak üzere bütün coğrafyalar bu misyonerlikten nasibini almıştır.
…
Propagandaya karşı kullanılabilecek en güçlü silah yine bir propaganda çeşidi olan Anti-propaganda’dır. Anti- propaganda; propaganda karşıtlığıdır. Var gücünle, yapılan propagandaya kendi değerlerin ve ifadelerinle direnmenin adıdır. Getirisi itibari ile fikirlerin/oluşumların propagandaya karşı gelebilmesi ve karalanmasını engellese de ciddi bir enerji sarfiyatı gerektiren eylemdir. Zira direnme; enerji ile olur. Bu bağlamda aslında gelişmek için harcanacak enerjinin kaybıdır. Ve yapıların yerinde sayması ve dahi gerilemesine sebebiyet verebilir.
Anti-propaganda, bir mücadeleye işarettir. Mücadele propagandacılar ile antipropagandacılar arasında gerçekleşir. Ve kazanan propagandasını iyi yönetebilen ve kitleler üzerine daha etkili olanlardır.
Günümüz dünyasında da bu tarafların mücadelesi devam etmektedir. Bundan dolayı propagandanın her bir yolu değer kazanmaktadır. Sosyal mecralar, TV, radyo, haber siteleri, dergiler, gazeteler ve hatta el broşürlerine kadar çeşitliliği artan propaganda araçlarına hâkim olanlar kendilerini daha iyi ifade edebilmiş; inandırma, ikna etme ve taraf toplamada daha başarılı olmuşlardır.
Propagandanın bir başka kullanıldığı yer ise aşılanması amaçlanan düşünceler için bir nabız yoklama ve zemini hazır hâle getirmedir. Fikrini empoze etmek isteyenler ilk aşamada propaganda araçları ile bunu kitlelere alenen duyurmazlar. Başka fikirlerin ardında saklarlar ve nabız yoklarlar. Kabul göreceğini öngörürlerse aşikar bir şekilde duyurusunu yapar ve ikinci aşama olan inandırma ve ikna etme aşamasına geçer. Bu aşama ile beraber artık eldeki bütün imkanların kullanılması gerekir.
Bütün bu anlatılanlara bakarak İslami anlamda propagandayı inceleyecek olursak, İslam ne bir propaganda ne de bir anti-propaganda dinidir. İslam’ın propagandası davet, irşad ve ihya’dır. Propaganda kirli emellere alet edilebilirken davet, irşad ve ihya çalışmaları tamamen iyi niyet taşıyan, yaşanılabilir bir dünya ve sonsuz cennet yurdu için yapılan uğraşlardır. Bu çalışma alanları, propagandadaki gibi herhangi bir kitleye değil hakka ve hakikate çekme çabasıdır. Propagandada yalanı kullanma bir yöntemken İslami çalışmaların kesinlikle red ettiği bir usuldür. Aynı şekilde propagandayı kullanan kesimler için zafere giden bütün yollar mubah iken yine İslam kesinlikle bu yollara helal- haram sınırı koymuştur.
Bununla birlikte adına ister propaganda, ister antipropaganda deyin, bütün Müslümanların üzerine vazife; davet-irşad ve ihya üçgeni uğruna varını yoğunu feda edebilmedir. Zira hakkı dünyaya hakim kılma çabası Allah’ın boynumuza yüklediği sorumluluk ve misyonumuzdur. İslam dünyasının çalkantı, fitne ve iç çekişmelerle boğuştuğu ve enerji sarf ettiği günümüz dünyasında Müslümanların bütün araçları en etkin ve güçlü kullanmaları gerekir. Madem ki TV, radyo, gazete, dergi, kitap ve sosyal mecralar gibi araçlar doğru veya yanlış olsun, fikir paylaşımına açık ve müsaittir, o halde bunları en doğru ve etkin kullanması gereken yine Müslümanlardır.
Yalnız burada faaliyetlerimizi yine propagandadan ayıran bir husus vardır. Bizim Hakka ve Hakikate çağrı yaparken asla kırıcı olma yahut incitme lüksümüz yoktur. Zira hakka çağrı doğru sözle olması gerektiği kadar yumuşak ve yerinde sözlerle icabet bulur. Hak söz, içinde nezaket taşır.
Sonuç olarak tarih sahnesi hep propagandacılar, antipropagandacılar ve hakka çağrıda haddi aşmayanların mücadelesi ile süregelmiştir. Davet-irşad-ihya üçgenine sıkı sıkıya sarılır ve arkamızda İlahi kudretin desteğini hissedersek mücadelenin galibi olacağımızdan şüphemiz yoktur. Zira Allah’ın vaadi haktır ve “Allah nurunu tamamlayacaktır”.
Var mısınız bu uğurda gayrete ve cehde?
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.