İzinsiz Okumayınız!
Değerli okur, başlık sonrası istemsizce de olsa gözünün ilk paragrafa yöneldiğini hissediyor gibiyim. Az önce okumuş olduğun başlık, üzülerek belirtmek isterim ki yalnızca seni yanıltma ve dikkatini çekmek amaçlıydı.
Değerli okur, başlık sonrası istemsizce de olsa gözünün ilk paragrafa yöneldiğini hissediyor gibiyim. Az önce okumuş olduğun başlık, üzülerek belirtmek isterim ki yalnızca seni yanıltma ve dikkatini çekmek amaçlıydı. Bu duygu sana hayatının birkaç karesinden değilse tarihinden çok tanıdık gelecektir. Yeniden ve tekrardan hatırla ki, insan olarak bizler, ünlem işareti barındıran mefhumlara daima daha merak salmışızdır. Memnu olan, bizler için daha cazibeli ve alımlıdır. Şeytanın insana dair kullandığı ve suiistimal ettiği ilk zaafımızın da bu oluşu, işin ehemmiyet perdesini çok daha net aralamaktadır. Şeytanın kapanına kısılan insanın ilk cezasının şu yeryüzü olduğu malum olan bir şey olmakla birlikte bu, sonraki nesillere bir ders niteliğinde kalan ata yadigarıdır. Genel bir kaide olarak şöyle dersek yanılmış olmayız kanaatimce: Yasak olana iltica hasârete gebedir!
Evet, insanın kendi sınırlarını belirlemiş olması kadar kendisi için belirlenmiş olan sınırlara da dikkat etmesi azami derecede önem arz etmektedir. Emrinde olduğumuz yaratıcımız bize ilk yaratılma akabinde sınırları olduğunu ve sınırı geçmenin kişinin kendisine zarar vereceğini bildirmiştir. İnsan bu ya, sınırı bilmiş ama idrak edememiştir. Kendi kendini yiyen yılan misali insan da kendisine kendi tarafından zulmetmekle meşhur bir zalimdir.
Tarih insanın küçük bir numunesidir. Tarih tekerrürü ile insan ise hatalarının tekrarı ile bilinir. Tekrarlanan bir döngü içerisinde olmamak için kişi sürekli yeniyi bulmalı ve geçmişin tecrübesi neticesinde aynı hataya düşmemek için çırpınmalıdır. Bunu yaparken heybesinde ilim taşımalıdır. Zira bilgi, idrak yolunu kolaylaştıran ve kişinin ikna olmasını sağlayan yegâne vesiledir. Hayatımızın hemen hemen her aşamasında salt bir ilim çözüm olmadığı gibi bilgisizlik ile beraberlik eden tecrübe de asla bir çözüm değildir. İlim yok olan bir şeyin bilgisini de kapsar, yani genel olup soyut, somut fark etmeksizin kişinin yaşamadığı, görmediği, hissetmediği, tüm her şeyi kapsar. Tecrübe ise bunun aksi olarak belirli, özel birtakım şeyler için sınırlıdır. Bir şeyi en özel nitelikleri ile yaşayarak kavramaktır. Bilgisiz yaşanılan tecrübe ile bilginin birlikteliği ile yaşanılan tecrübe arasında ince bir detay olduğu nazarlarımızda yer edinmiş olmalıdır.
Kimi insanlar ilim ve tecrübe ile bilgi, görmüş geçirmişlik yolundan geçmiş olmasına rağmen yol tarifi yapamıyor, yolda yaşanılanları anlayıp, anlamlandıramıyor. Sebebi yolcunun yanlış gözlük takmış olmasında saklı olamaz mı sizce? Yola bakıyor ama görmüyordur. Daha banal tanımla ilim ve tecrübe de tek başına yeterli değildir, zira ilim ile meşgul olmak, okur olmak maharet değildir, asıl mahir olunması gereken şey; okunulana hangi çerçeveden bakıyor, nasıl değerlendiriyor, anlamlandırıyor olduğumuz. Yani şeytanın ve nefsin akıntısına kapılmamak için ilme, tecrübeye ve kuvvetli bir basirete, idrak etme yeteneğine ihtiyacımız var.
Adam: "Bu ay okuduğum kitap sayısı bu kadar" dedi yanında duran arkadaşına. Derin bir gülümseme eşliğinde şöyle yanıtladı arkadaşı:" Ben günde üç öğün olmak üzere ayda toplam 90 öğün yemek yedim buna rağmen bu ay hiç kilo alamadım. Sen bana kitabın sayısından değil kattığından haber ver.!"
Kitap bilgiye/ ilme ulaştıran merdivendir. Rasgeldiğim bir yerde kitap için şöyle denilmişti: "Gariptir ki ağaçların ölüsü olan kitaplar, ölü haliyle bile oksijen veriyor." Birey olarak bizlerin solunum yolu, oksijen membaı olan kitaptır. Bu tanımın içerisine tüm kitapları alabilir miyiz tartışılır doğrusu. Evet, kitap okumak görüş açısını genişleten, zihni gelebilecek olan dış müdahalelere karşı savunan ve koruyan bir faaliyettir. Birey onunla ruhunu sular, çiçeklendirir. Dünyanın kargaşasından sıyrılıp yüreğini dinlendirir.
Yukarda bahsini yaptığımız kitaplar Allah'ın izni altında olan kitaplardır. Şöyle ki; okur, okuyacağı her bir kitapta şu kaideyi kendine düstur edinir: "Yaratan Rabbinin adıyla oku!" Bilir, yaşar ve idrak eder ki her okunulanda yaratıcıya götüren bir rabıt olmalı, her içerik Rabbini hatırlatacak bir ipucu içermelidir. Okunulan kitap Hâlıkımızın taatinden uzaklaştıran, zihin dünyamızı çökerten, vakit öldüren boş ve malayani bir içeriğe sahip olmamalıdır. Her kitap değil hakikate götüren kitaplar okunmalıdır.
O’nun (cc) adıyla başlayan, O’nun (cc) adını her okuduğu şeyde bulan ve hayatını O'nun (cc) izni çerçevesinde geçirenlere selam olsun...
Müzeyyen Sena Titiz
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.