Kısas (misliyle karşılık)`ta hayat vardır ama idam (infaz)`da her şey ol

Son zamanlarda yine bir idam tartışması almış başını gidiyor. Bu tartışmayı ilk başlatan da malumunuz Başbakan oldu. Değişik yer ve zamanlarda idamın da bir hak olduğuna vurgu yaptı ve kamuoyunun aslında bundan yana çeşitli vesilelerle tutum belirlediğini söyledi. Hatta Norveç’te 71 kişiyi katledeni örnek verip bunun sadece 21 yıl hapis yatacağını ifade ederek kararın adalet olmadığına işaret etti.

Türkiye’de Meclisin kuruluşundan (1920), 1984`e (idam cezalarının fiilen kaldırılmasına) kadar geçen 64 yıllık dönemde, Meclis tarafından onaylanan ve infazı gerçekleştirilen idam cezası kararı sayısı 712`dir. Bunlardan 15`i kadın hükümlüdür. Ancak bu rakama İstiklal Mahkemeleri`nin, Meclis’i devre dışı bırakarak aldığı idam kararları dahil değildir. Meclise gelmeden İstiklal Mahkemeleri tarafından verilen 2000 civarında idam kararı bulunduğu tahmin ediliyor.

Türkiye`de idam cezası ilk önce 2002`de savaş, çok yakın savaş tehdidi ve devlete karşı suçlar dışındaki suçlar, 2006`da ise tüm suçlar için kaldırılmıştır.

Ekim 1984`ten itibaren mahkemeler tarafından verilen idam cezaları Meclis’te onaylanmadığı için infaz edilmemiş, 1991 yılında çıkarılan bir afla 500 civarında idam cezası dosyası, 10 yıl ağır hapse dönüştürülmüş ve 2002`deki yasayla da fiilen uygulanmamış olan tüm idam kararları, ömür boyu hapse dönüştürülmüştür.

Öcalan da 29 Haziran 1999`da idam cezasına çarptırılmış ve cezası 25 Kasım 1999`da Yargıtay tarafından onandıysa da idam cezasının AB uyum yasaları ile kaldırılmasından dolayı cezası ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrilmiştir.

Başbakanın idam konusunu açlık grevleri ve İmralı sakini üzerinden dillendirmesi, “ayağınızı denk alın, bakın bunun ilerisi de var” anlamında salt bir korkutma amacıyla söylemiş olabilir değerlendirmesiyle beraber, mevcut sistem ve hukuk anlayışını hesaba katmadan “isteruk” diyenlere de koz verdiği bir gerçektir. Yoksa yeni getirilecek bir idam yasasının geçmişte ceza alıp cezası müebbede çevrilen biri için uygulanamayacağı gerçeği, artık bir hukuk bilgisi değil aynı zamanda bir halk bilgisi halini almıştır.

Burada hiç kimse, ‘niye yapılan cürüm veya haksızlık misliyle karşılık bulacak’ diye tepki göstermiyor. İnsan ve akîl olan herkes, yapılanın misliyle karşılık bulmasının bir hak olduğunu teslim eder, ancak bunun şartlarının mevcut bulunmaması ve karar mercilerinin ehil olmaması halinde bu ‘misliyle karşılık’ tamamen bir zulüm döngüsüne dönüşecek ve sanırım “idam gelsin” diyenler bile bir gün bundan kurtulmanın yollarını aramak zorunda kalabilecektir.

Muktedir oldukları halde yargı ve yargıçlarla ilgili endişelerinden dolayı bir “dokunulmazlık zırhı”nın kaldırılmasına gelmeyenlerin, idam ipini aynı sistemin eline vermek istemelerini anlamak gerçekten güç.

Türkiye’de yasa, kanun ve yönetmelikler gereği herkese uygulanan bir tahliye hakkının, Hizbullah mensuplarına uygulanması sonrası bir siyasetçinin basın önündeki iki dakikalık “talimat”ı gereği, bu sefer sadece yargıyı değil bütün kolluk kuvvetleri ve bilumum devleti harekete geçirmiş olması ve bu kez sadece bırakılanların değil, neredeyse onları seven, sayan, duyan herkesin bu seferberlikten nasibini alması bizim hukuk anlayışımızı ve hukuka bakış açımızı gözler önüne sermesi açısından önemli bir örnektir. Şimdi bu tabloyu gördükten sonra neye ve kime, daha doğrusu hangi adalete güvenerek “tamam idam gelsin ve Türkiye’de herkes hak ettiğini bulsun” diyebiliriz.

Bugün cezaevlerinde haksız yere yattığını ve bunu AİHM nezdinde tasdik ettirenlerin sayısı az değil. Uzun tutukluluk, işkence ve belgeleri/ifadeleri zorla imzalatma hususu, birçok kişinin ceza ve cezaevi mukaddimesi olduğuna göre, nasıl bu uygulamanın (idamın) getirilmesine cevaz verilebilir.

İnsan hangi mağduriyeti, hangi hak hukuku tartışsa, konu dönüp dolaşıp sistemin kendisine dayanıyor. Sistem doğru bir sistem olmadığı için, canice davranıp insanların kanına giren katillerin yaptıkları maalesef yanlarına kâr kalıyor, bak bunlar yapılıyor diye misliyle karşılık ilkesini getirmeyi kabul edince de, ne yazık ki yine sistemden kaynaklanan sorunlardan dolayı birçok masum, hakkından hukukundan, hatta canından oluyor/olacak.

Onun için, ne zaman sistem tam adilane bir sistem olsa o zaman “Şeriatin kestiği parmak acımaz” olacak ve herkes hak ettiği cezaya çarptırılacaktır. O vakit Kısas’ta hayat olacaktır. Yoksa şart ve şurutlar yerine gelmeden yapılacak idam (infaz)’da kaos ve zulüm vardır. Kısas (misliyle karşılık)’ta hayat varken idam (infaz)’da her şey olabilir. Ona göre…

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.