Kudüs davası vahdete vesile olmalıdır

Tarihi olayları doğru bir şekilde tahlil edip anlamak günümüz sorunlarının çözümüne de yardımcı olacaktır. Tarih bilinci de bu olsa gerek. Konumuzla ilgili olarak ele alacağımız tarihi olaylara bu nazarla bakmak gerekir.

İsrailoğulları, Mısır’dan çıktıktan sonra vaat edilmiş toprakları almaları emredildiği halde emre itaat etmeyip nankörlük ettiklerinden uzun yıllar darmadağınık yaşadılar. Birlik olup Kudüs’ü ele geçirince altın çağlarını yaşadılar. Ancak bozgunculuklarının cezası olarak bir müddet sonra Allah(cc), Babil hükümdarı Buhtunnasr’ı onlara musallat etti.
Buhtunnasr, Kudüs’ü yerle bir ederek tüm Yahudileri sürdü(MÖ 567). Uzun sürgün döneminden sonra Perslerin hakimiyeti döneminde tekrar Kudüs’te birlik oluşturan İsrailoğulları’na Allah(cc) ikinci kez devlet ve hükümranlık nasip etti. Bu dönemde muharref Tevrat hahamlar tarafından yeniden yazılmış ve yeni bir din ihdas edilmişti. Bozgunluk ve sapkınlıklarının cezası olarak ikinci bir yıkım ve binlerce yıl sürecek sürgün yaşamışlardı. Roma kralı Titus, Kudüs’ü yakıp yıkmış, bütün Yahudiler dünyanın dört bir yanına sürgün edilmişti(MS 70).

Kudüs, Yahudi inancına göre Beni Israil’i sembolize etmektedir. Onun yıkılması İsrailoğulları’nın sürgüne gönderilmesi, yeniden imarı da İsrailoğulları’nın sürgünden dönüşünün ifadesidir.

***
Cehalet, sefalet, zulüm cenderesinde sıkışıp kalan ortaçağ Avrupa’sında çıkış yolu olarak haçlı seferleri görülmüştür. Papaların teşvik ve kışkırtması ile 1095-1270 yılları arasında sekiz haçlı seferi düzenlenmiş, hedef olarak Kudüs gösterilmiştir. Kudüs’e sahip olma ideali Hıristiyan dünya için birleştirici bir unsur olmuştur. Haçlı istilaları neticesinde göz kamaştıran İslam medeniyeti ile tanışan Avrupa, Rönesans sürecine girmiş, derebeylikler şeklindeki dağınık siyasi yapı sona ermiş ve güçlü birleşik krallıklar ve devletler kurulmuştur. Nihayet günümüz yekpare batı medeniyeti ortaya çıkmıştır.

***

Hulefa-i Raşidin’den sonra başlayan saltanat dönemiyle birlikte İslam dünyası siyasi açıdan kan kaybetmeye başlamıştır. Bir taraftan Emeviler, Abbasiler, Fatımiler arasındaki hilafet kavgası, diğer taraftan mezhep tartışmaları ümmetin vahdetini bozmuştur. Kudüs’ün haçlılar tarafından alındığı 1099’da İslam coğrafyasında onlarca sultanlık, emirlik, beylik bulunmaktaydı. Selahaddin-i Kürdi, can çekişen ümmeti yeniden diriltecek stratejisini Kudüs’ün fethi üzerine kurdu. Ümmetin farklı unsurlarını(Kürt, Türk, Arap, Acem vs.) bir araya getiren Selahaddin, 1187’de Hıttin Savaşında haçlıları bozguna uğratmış ve Kudüs’ü almıştır. Böylece Kudüs ideali, en olumsuz durumda bile ümmetin yekvücut olmasını sağlamıştır.

Görüldüğü gibi tarihin her döneminde sadece Müslümanlar için değil, Yahudi ve Hıristiyanlar için de Kudüs, çekim merkezi olmuştur. Kudüs’e sahip olanlar birlik ve dirlik bulmuş, kaybedenler ise zillete duçar olmuşlardır.

Günümüzde de durum farklı değildir. Müslümanlarda son iki asırdır batılılaşma ve kavmiyetçilik şeklinde başlayan illet, Kudüs’ün haçlı-siyonist ittifakı tarafından işgaliyle zillete dönüşmüştür. Tarihsel düşmanlıkları olan Yahudiler ve Hıristiyanlar, Kudüs söz konusu olunca Müslümanlara karşı birleşerek sinsi planlarla gayr-i meşru İsrail devletini kurmuşlardır. ABD öncülüğündeki batı emperyalizmi, ümmete yönelik hesaplarını İsrail üzerinden yapmaktadır. Gazze’nin yakılıp yıkılmasından Irak ve Afganistan işgallerine, İran ve Somali’nin tecridine, Suriye’de kaynatılan fitne kazanına kadar ümmete yönelik tüm saldırı ve komploların temelinde İsrail’in güvenliğini ve bekasını sağlama hedefi vardır.

Ümmet açısından durum vahimdir. Beyt-ül Makdis çiğnenmiş, milyonlarca Filistinli Müslüman yerinden yurdundan edilmiş, binlercesi şehit edilmiştir. Bağlantılı olarak İslam coğrafyasında katliamlar, talanlar, işgaller devam etmektedir. Siyonistlerin Kudüs’ü Müslümanlardan arındırma ve Mescid-i Aksa’yı yıkıp yerine Süleyman ma’bedini yapma planları adım adım uygulanmaktadır.

Siyonist emperyalist planın tüm aşamalarında Müslümanlar birlik olup izzetli bir duruş sergileyememişlerdir. Ulusalcı-laik temelde hareket eden Filistinli örgütler, zamanla “barış süreci” tuzağıyla Siyonist tezlerini kabullenme ve savunma noktasına gelmişlerdir. Filistin’in hamisi rolüne soyunan bağımlı Arap devletleri ise basit çıkarları için Filistin’e ve Müslümanlara ihanet etmekten çekinmemişlerdir.

Gelinen noktada Filistinliler arasında arzulanan birlik sağlanamamış; ümmet, iç çekişmeler ve mezhep kavgalarıyla fitne girdabına sürüklenmiş; Kudüs davası sahipsiz kalmıştır. Müslümanların zilletinin temel sebebinin ittifaksızlık olduğu acı tecrübelerle anlaşılmıştır.

O halde Kudüs’ün ve tüm ümmetin kurtuluşu vahdetle mümkündür. Kudüs, vahdet için bir vesile ve başlangıç olmalıdır. Tüm İslami yapılar, cemaatler, devletler Filistin’i ve Kudüs’ü öncelemeli; plan ve programlarını buna göre yapmalıdırlar. Kudüs’ün özgürleştirilmesi ideali her mücahidin gönlünde harekete geçirici kor ateş olmalıdır. Kudüs’le başlayacak fikir ve eylem birliği hayırlı bir çığır açacak, şu anda ümmeti kasıp kavuran fitne ateşini söndürecektir inşallah.

Unutulmamalıdır ki Kudüs ümmetin ana cephesidir. Ana cephe çökerse diğerlerinin kıymet-i harbiyesi olmaz.
 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.