Mülki amirlerin izni dahlinde yapılan dernek faaliyetleri suç sayıldı
FETÖ/PDY kumpaslarının gündemden düşmediği bugünlerde, büyük mağduriyet yaşamış kişi ve kuruluşların başında Elazığ İhya-Der ve üyeleri geliyor.
Elazığ’da faaliyetlerde bulunan İhya-Der, FETÖ/PDY’nin kumpas ile hedefe aldığı ve bunun neticesinde mesnetsiz iddialarla üyelerinin derdest edilerek mahkûm edildiği en belirgin mağduriyet dosyası olarak gündemdeki yerini koruyor.
28 Şubat’tan FETÖ’ye İslami camiaların yaşadığı mağduriyet dosyalarının başında Sivas Davası, AFİD, Umut Davası, Hizbullah, Hizb-ut Tahrir, Vasat Cemaati, Tahşiye, Mustazaf-Der, Adıyaman Vahdet-Der, Elazığ İhya-Der geliyor.
Söz konusu İslami camialar, dünden bugüne vesayetçi sisteminin gerek asker gerek polis gerekse de yargı eliyle işlediği hukuk cinayetleri neticesinde büyük mağduriyetler yaşadı, hak ihlalleriyle karşılaştı. Bireysel ve toplumsal hayata yapılan müdahalelerle yaşanan hukuksuzluklar, merkez medyanın ulusalcı ve statükocu unsurlarının eliyle de büyük bir algı operasyonu icra edilerek genişletildi.
Yüzde 99’u Müslüman olan bir toplumun içinde yer alan İslami camialar ötekileştirildi, komplo ve tertiplerle hedefe konuldu. Bunun neticesinde on binlerce insan büyük acılar yaşadı. 28 Şubatçılardan devraldığı bayrağı oluşturduğu Paralel Devlet Yapılanmasıyla daha ilerilere götüren FETÖ, süreç içerisinde sayısız tasfiye operasyonlarına girişti.
Elazığ’da yürüttüğü hayırlı faaliyetlerle öne çıkan İhya-Der, FETÖ/PDY’nin tasfiye operasyonlarına hedef olan STK’lardan sadece biri… Bugüne kadar İhya-Der kumpasıyla ile ilgili yazılı ve görsel basında sayısız haberler çıktı. Fakat mağduriyetlerin giderilmesi noktasında beklenen adımlar hâlâ atılmadı.
Aralarında engelli, yaşlı ve kadınların da bulunduğu 22 kişi 2009 yılında FETÖ’nün kumpası sonucu 150 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Yaşadıları mağduriyetleri dile getiren İhya Eğitim Kültür Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinin (İhya-Der) Yönetim Kurulu Üyesi Harun Ayaş, İLKHA’ya önemli açıklamalarda bulundu.
FETÖ kumpası ile 3 yıl 8 ay cezaevinde kalan Ayaş, gözaltına alındığı süreçte ailesinin yaşadıklarını halen unutamadığını belirtti.
Yargılama sürecinde mahkeme heyeti tarafından önceden karar verildiğini ifade eden Ayaş, yasal olan faaliyetlerinin suç sayıldığını söyledi.
“Kızım bir yerde polis gördüğünde ürküyor”
Evine yapılan baskını anlatan Ayaş, “2009 yılının Nisan ayında evime yönelik bir baskın oldu. Ben sabah namazını kılmış, yatıyordum. Birden bire kapımızı kırmak için tokmaklarla vurmaya başladılar. Biz kapıdan çıkan sesle birden ayağa kalktık. Perdeyi aralayıp dışarıya baktığım da onlarca polis gördüm. Ne kapıyı vurdular ne de zili çaldılar. Birden bire kapımızı kırarak içeri girdiler. Ellerinde uzun namlulu silahlar, yüzlerinde kar maskesi, evime girdiler. Ellerimi arkadan kelepçeleyip odalara yöneldiler. Ben bir odada küçük kızımın olduğunu söyleyerek silahlarla girmemelerini istedim, beni dinlemediler. Ellerinde uzun namlulu silahlarla, yüzleri maskeli şekilde odaya girince çocuğum bağırarak ağladı. Evde sanki bir cani varmış gibi hareket ediyordular. Evimin her yerini aradılar. Bir şey bulamayınca evde suç unsuru bir şey olmadığına dair bir tutanak tuttular. Ardından gözaltına alındım. O gece yapılan baskın gerçekten çok acı vericiydi. Bu olay hem eşimin hem de çocuğumun üzerinde çok büyük etkiler bıraktı. Halen de kızım bir yerde polis gördüğünde ürküyor. Çünkü bu yaşadıklarını atlatamıyor.” dedi.
“Mülki amirlerin izni dahlinde yapılan dernek faaliyetleri suç sayıldı”
Gözaltında polisler tarafından psikolojik işkence gördüklerini ifade eden Ayaş, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Daracık bir hücreye atılmamız ve üzerinde namaz kılınacak bir seccadenin bulunmaması bize psikolojik bir işkenceydi. Namaz için bir şey istediğimizde ise bize verilmiyordu. Abdest almak için sıkıntı yaşıyorduk. Daracık bir hücrede kıbleyi bile bilemeden namaz kılmak zorunda kalıyorduk. Bizden avukatımız olmadan ifade almak istediler, kabul etmedik. Ardından avukatımız gelince ifade verdik. İfadede bize Kutlu Doğum etkinlikleri, Kerbela, Muharrem ayı ile ilgili program ve Filistin’e Destek Platformu’na katıldığımız soruldu. Biz de bu etkinliklere katıldığımızı söyledik. Biz dernek yönetim kurulunda olduğumuz için bu programların altında imzalarımız vardı. Biz bu programları dernekler masası, valilik ve emniyetten izin alarak yapıyorduk. İşte bunlar bize suç unsuru olarak gözaltında sunuldu. Bu suçlamalar bize gülünç geldi. Çünkü sen resmi bir dernek kuruyor ve dernek çatısı altında faaliyetlerde bulunuyorsun ama bunlar sana suç olarak lanse ediliyor.”
Gözaltındaki 3 günün ardından Malatya’ya götürüldüklerini söyleyen Ayaş, “Soruşturma dosyasını hazırlayan savcı Mehmet Badem’in karşısına çıktık, savcı önüne almış olduğu dosyayı çeviriyor. Dosyanın içerisinde dernek faaliyetleri ve günlük telefon görüşmelerimiz vardı. Bunların içerisinde de bir suç unsuru yoktu. Sadece niyetleri dosyayı şişirerek hâkimin karşısına sanki çok fazla suç işlemiş birileri varmış gibi göstermekti. Savcı dosyayı karıştırdı bana bir fotoğraf göstererek bu fotoğraftakinin ben olup olmadığımı sordu. Elazığ’da düzenlemiş olduğumuz Kutlu Doğum etkinliğinde çekilmiş bir fotoğrafım. Daha sonra farklı bir fotoğraf gösterdi. Bu fotoğraf da derneğin girişinde çekilmiş. Bunların hepsi gerçekten gülünç. Ben savcıya bunların suç unsuru olmadığını söyledim. Bunun üzerine benimle dalga geçercesine ‘Halla halla bu dosyanın içerisinde hiçbir suç unsuru yok, sizin burada ne işiniz var’ dedi. Ardından ben savcının odasından çıktım. Bu savcı beni tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk etti.” şeklinde konuştu.
“Hâkim ‘Sizi cezaevine tıkayacağız bir daha dışarıya çıkamayacaksınız’ dedi”
15 Temmuz darbe girişimi sonrası başlatılan FETÖ soruşturması kapsamında tutuklanan hâkim Hayrettin Kısa’nın karşısına çıkarıldığını ifade eden Ayaş, sözlerine şöyle devam etti:
“Hâkim bize karşı hakaretvari konuştu. ‘Biz sizi uydudan takip ediyoruz, sizin ne olduğunuzu biliyoruz, sizi cezaevine tıkayacağız bir daha dışarı çıkamayacaksınız’ dedi. Her ne kadar bir hâkimin karşısındaki suçlu dahi olsa ona böyle davranmaması gerekiyor. Bu hâkimin adı Hayrettin Kısa ve şu anda FETÖ’den cezaevindedir. Mahkemede hâkim suç unsuru olarak gösterilen yasal faaliyetlerimizi bize soruyordu. Derneğimizin bünyesinde bir sağlık komisyonu oluşturmuştuk. Bu sağlık komisyonu bünyesinde bize müracaat edip kan isteyen hastalara kan buluyorduk. Bu hâkim dosyadan bir kâğıt çıkararak üyelerimizim kan grubunun bulunduğu listeyi göstererek bunun ne olduğunu sordu. Bu soru üzerine sağlık komisyonundan sorumlu arkadaş hâkime hitaben ‘Biz dışarıdan gelen hastaların kan bulması için yardımcı oluyoruz. Kan bulamayıp bize müracaat edenlere kan buluyoruz. Allah göstermesin yarın bir gün sizin de hastanız olur ve kan lazım olursa biz size de kan bulup veririz. Biz bu hizmetimizde hiçbir kesimi gözetmiyoruz.’ dedi. Bunun üzerine hâkim o arkadaşımıza ‘Böyle bir şey olsa dahi kesinlikle benim sizin kanınıza ihtiyacım yoktur, almam da’ diyerek hakaret etti. Bir kardeşimize ‘Sen İnzar Dergisi, Doğruhaber Gazetesi satıyormuşsun?’ diye suçlamalar yapıldı. O kardeşimizde ‘Bu dergi ve gazetenin devletin bilmediği, merdiven altında çıkarılan bir dergi ve gazete midir ki siz bana bunu suç olarak isnat ediyorsunuz? Ben bu dergi ve gazetenin herhangi bir suç olduğunu düşünmüyor ve kabul etmiyorum.’ dedi ve yerine oturdu. Bu kardeşlerimiz ve ben mahkemenin sonucunda tutuklanarak cezaevine gönderildik.”
“Dünyaya gelen oğlum beni cezaevinde parmaklıklar ardında tanıdı”
Dosyanın diğer mağdurları gibi çok kısa bir sürede mahkemenin sonuçlandığını dile getiren Ayyaş, “En ufak bir mahkeme bile yıllarca sürerken bizim mahkememiz bir yıldan kısa bir süre sürdü. Dosyada 18 kişiye örgüt üyeliğinden ceza verildi. Ardından biz dosyayı temyize Yargıtay’a gönderdik. Yargıtay 9’uncu ceza dairesi dosyayı kontrol etmeden onaylanarak geri gönderildi. 3 yıl 8 ay cezaevinde kaldım. Ben cezaevine girince ailemin psikolojisi bozuldu. Cezaevindeyken bir oğlum dünyaya geldi. Oğlum beni cezaevinde parmaklıklar ardında tanıdı. Oğlum konuşmaya başladığında ‘baba sen niye buradasın, niye eve gelmiyorsun’ diye soruyordu. Bu sorulara cevap veremiyordum. Ailem cezaevine görüşe geldiğinde de çok zorluk çektiler. Cezaevine girişte görüşçülerimiz öyle bir sıkıntı yaşıyorlardı ki, bunları anlatmakla bitiremeyiz. Özellikle çocukların beyninde kalan o kötü anıların silinmesi çok zor. Bir çocuğun beyninde ailesiyle beraber yaşadığı güzelliklerin olması gerekir. Bizim çocuklarımızın beyninde ise küçükken tanık oldukları operasyon, kendilerine doğrultulan uzun namlulu silahlar, 4 yıl boyunca cezaevi yollarında çektikleri sıkıntılar, demir parmaklıklar arkasında babalarını görmeleri var. Şimdi bunlardan daha büyük bir mağduriyet var mı?” diye sordu.
“Şimdi bize ‘Özür dileriz biz sizi 4 yıl boyunca boşu boşuna cezaevinde tuttuk’ mu diyecekler”
Kendi dosyasında verilen kararda imzası olan 2 hâkim ve savcının FETÖ’den cezaevinde olduğunu söyleyen Ayyaş, sözlerine şöyle devam etti:
“Bizim bu yargı mensuplarının yaptığı kumpaslarla cezaevine konulduğumuz malumunuz. Dosyamız Yargıtay’dan yerel mahkemeye gönderildi. Bundan sonraki süreçte biz yerel mahkemede de beraat edersek üzerimize atılı olan bütün suçlamalar kaldırılacak. Şimdi bize ne diyecekler, ‘özür dileriz biz sizi 4 yıl boyunca boşu boşuna cezaevinde tuttuk, sizin ailenize 4 yıl boyunca mağduriyetler yaşattık’ mı diyecekler. Bunu derlerse bu mağduriyetler kalkmış mı olacak ya da biz herhangi bir tazminat davası açarsak alacağımız maddi bir tazminatla yaşadığımız mağduriyet ortadan mı kalkacak? Tabi ki hayır!”
FETÖ mağduriyetlerinin ortadan giderilmesi için kesin bir çözüm bulunması gerektiğine vurgu yapan Ayyaş, “FETÖ’cü hâkim ve savcıların yapmış olduğu bütün yargılamaların yeniden ele alınması ve bütün hukuksuzlukların ortaya çıkarılması gerekiyor ki o zaman yaşadığımız mağduriyetimizin giderildiğini söyleyelim. Bunlar yapılmazsa biz mağduriyetimizin giderildiğini söylemeyiz belki de beddua ederiz. Çünkü şu an cezaevinde kalan yüzlerce Müslüman var. Onların yaşadığı sıkıntı ve mağduriyetler giderilmezse bizim değim yerindeyse iki elimiz hem bu dünyada hem de ahirette yetkililerin yakalarında olacak.” diye konuştu.
Harun Ayaş’ın eşi Ayşe Ayaş ise kocasının cezaevine girmesiyle çocuklarına hem baba hem annelik yapmanın zor olduğunu söyledi.
“Bütün bu mağduriyetlerin telafi edilmesi çok zor”
Eşi cezaevinde olduğu süre zarfında çok zor günler geçirdiğini dile getiren Ayşe Ayaş, “Bütün bu haksızlığı bize yaşatanları Allah 'a havale ediyorum. Çocuklarım küçükken babasızlığı yaşadılar. Her zaman oğlum bana ‘Babam niye yok, niye cezaevinde? Herkes babasıyla çarşıya giderken niye ben gidemiyorum?’ diye soruyordu. Bütün bu mağduriyetlerin telafi edilmesi çok zor. Geçmiş zamanı bir daha geri getiremezler. Rabbim onlardan çocuklarımın hakkını sorsun.” dedi.
“Herkes bayramı babasıyla geçirirken ben babamı yanımda göremedim”
Harun Ayaş’ın kızı Nurefşan Ayaş ise babasının cezaevinde olmasının kendisini çok üzdüğünü belirterek, şunları söyledi: “Herkes babasıyla gezerken ben babamla gezemiyordum. Herkes babasıyla beraber parka gidip oyun oynarken ben babamı yanımda göremiyordum. Babam cezaevindeyken ben hep üzülüyordum. Babam cezaevindeyken Allah’a babamın cezaevinden çıkması için hep dua ediyordum. Özellikle bayramlarda babamın yanımda olmaması beni çok üzüyordu. Herkes bayramı babasıyla geçirirken ben babamı yanımda görmedim.”
İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.