Mehmet EŞİN
Nimet ve şükür
Allah’u Teâlâ insanoğluna sayamayacağı, bilemeyeceği kadar büyük nimet ve lütuflarda bulunmuştur. Suyun içerisindeki balık misali bazen elindeki nimetlerin farkına bile varamaz. İnsanoğlu, kendisini ve kâinatı tanıdıkça kendisine verilen nimetlerin farkına varmakta, evrenin kendi yaşamı için nasıl dizayn edildiğini hayretler içerisinde keşfetmektedir. ‘Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp bitirmeye güç yetiremezsiniz…’ (İbrahim:34) ayetinin de ifade ettiği gibi insanın yaşamı için lazım olan her şey tastamam verilmiştir. Bu nimetler verilirken Müslüman, kâfir, Hıristiyan, ateist ayrımı yapılmamıştır. Irki ve coğrafi farklılık gözetilmemiştir. Güneş, ay, yağmur, yeryüzü ve kâinat tüm insanlık için yaratılmıştır. Hayat için olmazsa olmaz olan oksijen, parayla veya çalışarak elde edilseydi insanın hali ne olurdu, kaç insan yaşayabilirdi? Sadece hava nimeti bile nasıl bir nimet denizinin içinde yüzdüğümüzü kavramaya yeter.
Rabbul Âlemin öyle Rahman ve cömerttir ki, kendisine karşı savaşan kâfirleri; doğruyu, hakkı göstermekle görevlendirilen elçileri yalanlayan, öldüren, her türlü düşmanlığı yapan Firavunlara, nemrutlara ve çağın tiranlarına dahi dünyanın saltanatını, hükümranlığını vermiştir.
Bu nimetler işin maddi yanı hayvani boyutudur. Sonuçta sıradan bir hayvan bile en az insanoğlu kadar bu dünyanın maddi nimetlerinden istifade eder. Üstelik insanoğlunun çektiği eza ve cefalara katlanmaksızın.
Nimetlerin özü, esası manevi nimetlerdir. Allah’ın meleklere hitaben ‘Ben yeryüzünde kendime bir halife yaratacağım”(Bakara: 30) buyurarak bu halifelik sıfatına haiz olması ona verilmiş en yüce nimettir. Kendisine elçiler, kitaplar göndermiş; zayıf, aciz olan insanı, kendisine muhatap kılmıştır. Bu yüce nimetlerin yanında maddi nimetlerin azlığı veya çokluğunun hiçbir kıymeti yoktur. Ki insanların en yüceleri peygamberlerdir. Yine en fazla bela ve musibetlere, maddi zorluk ve meşakkatlere duçar olanlar da yine peygamberlerdir. Bu tezat gibi gözükse de dünyanın bir imtihan alanı olmasının gereğidir. Dünyanın bütün nimetleri ayağına serilmiş, Allah’tan gafil birisinin akıbeti; dünyanın nimetlerinden mahrum, bütün bela ve musibetlerine duçar olmuş bir mü’minin akıbetinden daha feci ve kötü olacaktır.
Allah, insanoğlundan bütün bu maddi ve manevi nimetlere karşılık kendisine şükredilmesini ve emirlerine itaat edilmesini ister. Üstelik bu şükrün karşılığı olarak da ebedi bir cennet vadetmiştir. ‘…Kuşkusuz insan çok zalim ve son derece nankördür. ’ ayetinde de buyrulduğu gibi insanoğlu kendisine verilmeyen veya kendince az, yetersiz bulduğu şeylerin peşine düşer. Kanaatsizlik ve şükürsüzlük onu isyana sürükler.
Allah, kendisine sağlık vermiştir, evlat vermiştir, iman vermiştir, yeterli miktarda mal vermiştir. Ama bunu yeterli bulmaz, malca kendisinden üstün olanlara bakar ve imrenir. Kendisinde olup ta onlarda olmayan eksiklerini görmez. Yıllar önce bir TV programında izlemiştim. Sakıp Sabancı, özürlü olan bir çocuğunun tedavisi için tüm servetini vaat ediyordu. ‘Herhangi bir doktor veya hekim; çocuğunu iyileştireceğim, desin. Ben tüm servetimi vermeye hazırım.’ Demek ki Sabancı’nın tüm serveti bir çocuğumuzun veya kendimizin bir sağlığı etmiyor. Sabancı’nın serveti bu kadar kıymetsiz ve işe yaramaz.
Ya da verilen nimetleri çok fazla bulur, bunları kalıcı ve kendisinden bilerek nankörleşir, şımarır. Şeytana kanarak yeryüzünde ilah olmaya kalkışır. Tarihteki Firavun, Nemrut ve onların yolunu takip eden günümüzün Amerika’sı, Avrupa’sı, Rusya’sı… İşte Amerika’yı da yakıyorlar. Günlerdir Ferguson’daki eylemleri sonlandıramıyorlar. Yeter ki Allah istesin, sebepler kendi kendine sıraya dizilir. Yıkılamaz denen devlet ve sistemlerin Allah’ın gücü ve orduları karşısında ne kadar zayıf ve zavallı oldukları görülecektir.
Allah’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik, güzellik ver. Bizi ateş azabından koru!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.