Abdullah KAVAN
Savaş kapıda mı?
Bugünlerde çok konuşulan “savaş senaryolarını” herkes yakından takip ediyor. Suriye'de Rusya'nın, Haleb'i bombalaması ve Türkiye'nin PYD/YPG'yi vurması yeni bir safhayı doğurduğu kesindir. Türkiye “kırmızıçizgi” olarak gördüğü Haleb'in kapısı mahiyetinde olan Azez'in düşmemesinde kararlı gözüküyor. 40 Km. menzili olan obüslerle YPG mevzilerini vurması ve onları oradan uzaklaştırması bu kararlığını gösteriyor. Hatta bunun ötesi, uçakların bile kalkabileceği söylenebilir. Buna karşılık Rusya, ABD, BM, Fransa, hep birden rahatsızlıklarını dile getirdiler. Rusya'nın sivilleri, hastaneleri, okulları bombalamasına ses çıkarmayanlar; konu kendi maşaları olan YPG olunca hep bir ağızdan saldırıların kesilmesi gerektiğini dillendirdiler. Bugün Suriye meselesinin çözümü için devreye girenler kendi hesapları peşinde yol haritası belirlemiş durumdalar. 400 bin insanın katledilmesine ses çıkarmayanlar konu kendi hesapları için kullandıkları kesimler olunca hep birlikte aynı nakaratı söylemekteler.
Bu emperyalist güçler kendi aralarında bazı konularda anlaşmışlarsa da birbirlerinin kuyularını kazmak ve tabloyu kendi lehine çevirme hesaplarını da yapmaktalar. Son yıllarda güçlenmeye doğru giden Rusya'yı savaşın içine iten bir ABD hamlesi söz konusudur. İlerde kendi rakibi olabilecek Rusya'yı savaşa itmekle güçsüzleştirmek ve Ortadoğu çıkarlarını onunla paylaşmak istememektedir. Bundan dolayı da Akdeniz'deki limanlarının cazibesini ona göstererek, fiili olarak Suriye savaşının içine çekmiş bulunuyor. Türkiye tarafından uçağının düşürülmesi ve onunla restleşmesi ile de Türkiye gibi diri bir pazarı kaybetmiş bulunuyor. En büyük geliri petrol ve gaz olan Rusya'yı zayıflatmak adına Suudi'den gelen petrol indirimi; varil fiyatını 140 dolardan 29 dolara düşürünce, Rusya bu pazarı da kaybetmiş bulunuyor. Çekilen tuzağa düşen ve ekonomik olarak iyi olmayan Rusya savaşı göze alacak bir durumda gözükmüyor.
Aynı şekilde onun müttefiki olan İran için de benzer bir durum söz konusudur. Yıllardır kendisine uygulanan ambargonun yeni kaldırılması ve bir sıçrama eşiğinde olması nedeniyle bir savaşa girme pozisyonunda değildir. Hele Suudi Arabistan ve Türkiye'nin yakınlaşması, Rusya ve İran açısından endişe verici bir tablodur. Suudi'nin ekonomik gücü ve Türkiye'nin silah teknolojisi güçlü bir ortaklığı ortaya çıkarıyor. Çünkü bugün oluşan tabloda Türkiye ve Suudi'nin karşılıklı birbirlerine ihtiyaçları olduğu bir durum söz konusudur. Zımnen İran ve Suudi Arabistan, Yemen ve Suriye'de birbirlerine karşı savaşıyorlar. Aynı şekilde gelinen noktada İran ve Türkiye'de Suriye'de savaşıyorlar. Suudi ve Türkiye'nin yakınlaşması birbirlerine olan ihtiyaçtan kaynaklanmıştır. Böyle bir ortamda İran'ın da fiili ve kapsamlı bir savaşı göze alacağını tahmin etmiyorum. Bu günlerde Suudi öncülüğünde 20 ülkenin bir arada “askeri tatbikata” katılması da, Rusya, İran, Çin bloğuna karşı bir gözdağıdır.
Diğer taraftan fazla bir masrafa girmeden ince hesaplar yapan ABD'nin devletler bazında fazla bir destekçisi gözükmüyor. Bu desteği görmeyen ABD, biraz da aciz bir durumda bir örgüt olan PYD/YPG işbirliğine soyunmuş durumdadır. Ortadoğuda bazı kazanımları elde etmek adına çıtayı düşürmüş bir durum söz konusu. Ancak sinsi davranarak kendisine boyun eğmeyenleri başka bir devlet veya örgütle sıkıştırmak istiyor. ABD savaşa girmekten ziyade, kendi çıkarlarına çomak sokanları, onun karşıtı olan gücü desteklemekle oyun kuruyor. Bugün Türkiye'ye karşı PYD'yi desteklemesi sadece küçük oyunun bir parçasıdır. Bunun için de kendi amacına ulaşmak için orta doğudaki devletlerarasındaki rekabeti en çok isteyen ABD'dir. Fakat konjoktürel olarak birbirlerine komşu olan Rusya, İran, Türkiye, Suudi Arabistan gibi devletler birbiriyle savaşma pozisyonunda değillerdir. Ancak Suriye topraklarında gelişen olaylara ve kendi lehlerine çevirme adına; müdahil olma noktasında sınırları zorlayacaklardır. Bu zorlamayı yaparken kapsamlı bir savaşı göze alacak bir pozisyon gözükmüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.