Mehmet GÖKTAŞ
Sizi, Şehid Abdülkadir Molla’ya şikâyet ediyoruz!
Operasyonlarla ilgili söylenecek çok şey olsa da olayların netleşmesini beklemek en iyisidir.
Bununla beraber Abdülkadir Molla’nın şehadetinin çabucak geçiştirilmemesi, özellikle operasyon ve benzer şeylerle örtülmemesi gerektiğine inanıyoruz.
Allah’ım, bu ne muhteşem bir gidiş, bu ne güzel bir şehadetti!
Müslüman bir âlim insanlığa ancak bu kadar net ve berrak bir görüntü sunabilirdi.
İslam dünyasına bir peygamber varisinin nasıl olması gerektiği ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi.
Ey şehid Abdülkadir Molla! Biliyor musun, sen bizi hiç yormadın!
Senin kim olduğunu insanlara anlatmak için hiç mi hiç yorulmadık, uğraşıp durmadık.
“Bize kulluk et dediler, ben de asın dedim!”
Ciltler dolusu kitap yazsaydın Aziz İslam davasını bu kadar güzel anlatamazdın, şehadeti bu kadar yakınımıza getiremezdin, şehadeti bizlere bu kadar sevdiremezdin!
Ve yeryüzüne, özellikle yeryüzünün doğusuna, dünyadaki Müslüman nüfusun en kalabalık olduğu coğrafyaya öyle bir enerji bırakıp gittin ki inşaAllah bu enerji yıllarca yetecektir onlara.
Teraziyi nasıl da güzel dengeledin!
Bir kefesinde Seyyid Kutuplar, Hasan el Bennalar, Ahmed Yasinler, Şeyh Saidler varsa şimdi öteki kefesinde sen varsın artık! Yeryüzü şimdi seninle dengesini buluverdi.
Evet, bizi hiç yormadın ey Abdülkadir Molla! Kim olduğunu insanlara anlatabilmek için adını söylesek yeter, bir tek resmini göstersek tamam, herkes bir çırpıda anlayıveriyor.
Peygamber kimdir, peygamber mirasçısı kimdir, âlim kimdir, nasıl bir duruş gösterirler, nerede nasıl tavır sergilerler, bütün bunları hayatınla bizzat gösterdin ve gittin.
Artık gençlere uzun uzun sohbetler yapmamıza, kalın kalın kitaplar okutmamıza hiç gerek bırakmadın.
Allah senden razı olsun, işimizi öylesine kolaylaştırdın.
Fakat birileri bizi çok yoruyor ey Şehid!
Birilerinin peygamber varisi olduğunu gençlere anlatabilmek için öylesine yoruluyoruz ki!
Ömrümüz hoca efendilerin zırvalarını tevil etmekle geçiyor.
Mızraklarını çuvallarda kamufle edebilmek için çırpınıp duruyoruz, yine de hiçbir genci ikna edemiyoruz. Üstelik bizden de şüphelenmeye başlıyorlar.
“Siz bilemezsiniz, onların her yaptıklarında bir hikmet vardır, size ters gelse de her söylediklerinde bir hikmet ve hakikat vardır, yoksa sizin kadar düşünmesini bilmiyorlar mı?” desek de inandıramıyoruz.
Müslümanların hiçbir acı gününde yanlarında olmayışlarını, yıllar yılı verilen örtünme mücadelesinde yanlarında göremediklerini, üstelik bu mücadeleyi verenleri teröristlikle itham etmelerini hiçbir şekilde izah edemiyoruz.
Ne İmam-Hatiplerin kapatıldığı günlerde, ne Kur’an kurslarının kapısına kilit vurulduğu günlerde seslerinin çıkmayışını hayra yorabilmek için ne kadar yorulduğumuzu bir bilsen!
İsrail’in itaat edilmesi gereken bir otorite, otoriteye başkaldırıyı bir isyan, dolayısıyla Mavi Marmara’da ölenlerin şehid olmadığı meselesini gençlerin yanlış anladığını uzun uzun izah etmeye çalışsak da nafile.
“Bakmayın onların emperyalizmin yanındaymış gibi göründüklerine, aldırmayın onların Firavunlarla yan yana durduklarına, onlar aslında zamanımızın Musalarıdır…” desek de bize gülüyorlar.
Hele hele ey Şehid Abdülkadir! En azından senin gidişine benzer bir gidişle Rabbine giden Furkan Doğan’ımızın boşu boşuna ölmüş olabileceğini Kayseri’de nasıl izah edecekseler buyurun izah etsinler. Vallahi, gençler onları bir çırpıda defterlerinden silip atarlar.
Ve son olarak dışardaki küfür cephesinin ve içerideki müptezellerin bayram ettiği şu operasyonlarda nasıl hikmetler olduğunu izah edebilmek için artık tâkâtimiz kalmadı ey Şehid!
Gerçekten çok yorulduk, çok yorgun düştük.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.