Yusuf'un hüznü sinmiş

Yusuf'un hüznü sinmiş yüreğime; gönlümün içi yangın yeri…

Ayaküstü bir ifade alacaktın ey zalim hüzün; ne oldu da yılları bulan bir hapse dönüştürdün içimi…

Hüznümü kattım Yusufların hüznüne; dertlerim karıştı dertlerine.

Ey büyükler! Ey imkan sahipleri! Size ‘iktidar sahipleri' diye hitap etmek isterdim herkes gibi, ama kudretini kullanamadığın makama iktidar denir mi?

Günler hafta, haftalar ay, aylar yıl…

Zindanlar mesken oldu, meskenler zindan... Zindanı mesken edinenlerin meskenleri zindana döndü... Günler ayları, aylar yılları kovalarken, kundaktaki bebekler de günden güne büyüdü. Her hanede ağlayan yavrular büyüdü de evlendi, yavrularına sarılıp ağlıyorlar şu an. Onlar büyürken siz de boş durmadınız, büyüdünüz.  

Makamlar büyüdükçe küçüldü insaf ve izan... Koltuklar büyüdükçe sükuta büründü vicdan… daha kaç hasta mahkum cezaevinde verecek son nefesini? Daha kaç can, zindandan kavuşacak Mevlâsına?

“Hasta mahkumlara özgürlük” derken biz iki şeyi kast ediyoruz. Her ne kadar o mazlumların zalimi olsanız da sizin için de dua ediyoruz biz biliyor musunuz ey imkan sahipleri? Hasta mahkumlar esaretten kurtulsun, sizin hasta ruhunuz da nefsinizin esaretinden kurtulsun istiyoruz.

Şimdilerde damatsız düğünler de arttı. Hemen her hafta bir Yusufî evleniyor, kendi düğününden habersiz. Evleniyor da ne oluyor? Önce özlemini çektiği ana, baba ve akrabalarına bir de eş özlemi ekleniyor. Görüşlerde bir kişi daha ekleniyor o kısacık süreye ve o Yusufî hiçbirine doyamadan koğusun yolunu tutacak. Yarın bir gün çocuğu olacak ve o çocuk babasına, babası da çocuğuna hasret yaşayacak. O anne evladına bakıp bakıp az mı ağlayacak?

Balyozculara tazminat ödenen cânım ülkemde, insanlara dinini öğreten, onları uyuşturucu ve hırsızlık gibi kötülüklerden kurtaran kimseler hâlâ hapiste, müebbet hapiste.

Bir çocuğu uyurken seyretmek, hayattaki en güzel şeylerden biri. Peki bir insanı suçsuz yere bu lezzetten mahrum bırakmanın hesabını Allah sormaz mı size? Daha birçok şeyi bununla kıyaslayın.

Üniversitede yurtta kalırken hep halıda oturmanın özlemini çekerdik. Kavrulmuş yumurta ve ince belli bardakta çay için neler vermezdik ki? Bunlar çocukça isteklerdi belki. Şimdi kendimi Yusufilerin yerine koyuyorum da kahroluyorum. Halının üstünde evladıyla boğuşmayı hangi baba istemez? Çocuğunu alıp parka gitmeyi, top oynamayı… Evladının tatlı ve ekşi kokusunu içine çekmeyi… Bunları çocuklar açısından da düşünebiliriz. Hatta Yusufilerin anneleri için de…

Hasta bir mahkumun annesi, evladı için nasıl yanıyordur biliyor musunuz? Yoksa “Kalbiniz katılaştı hatta taştan da katı hale geldi.” ayetinde bahsi geçenler sizler misiniz?

Alın şu adaleti, tutun getirin, başköşeye oturtun yahu! Belki bir gün size de lazım olur. O zaman aramak zorunda kalmazsınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.