Mehmet YAVUZ
Zıtlar Arasındaki Benzerlikler ve Benzerler Arasındaki Zıtlıklar
Kitlesel hareketleri analiz etme, beşeri ve ilahi parametrelere göre hareket etme zorunluluğu bulunan yapılar için oldukça dikkat gerektiren bir husustur.
Hele hele her meseleyi 2x2=4 kesinliğindeki net sonuçları görmeye alışmış, benzerler arasındaki zıtlıkların ve zıtlar arasındaki benzerliklerin birbirinden ayırt edilmesi hususunun sağlıklı bir zemine oturmadığı, zihinleri mefluç eden psikolojik harekatlara maruz kalmış bir toplum ölçeğinde bunu yapmak çok daha zordur.
Gezi Parkı olayları münasebetiyle benzer bir hususun yaşandığını söyleyebiliriz. Gerekçesi ne olursa olsun(AVM yapma, yol genişletme vs.) ağaçların sökülecek olmasına yönelik şiddet içermeyen tepkiler hem insani hem de İslami açıdan makuldür, masumdur, hatta gereklidir. Esasen bu, şiddet içermeyen her eylem biçimi için böyledir, böyle olmalıdır.
Gezi parkı eylemlerinin de ilk başta böyle başladığı genel bir kabuldür. Bu masum tepkilere polisin darp, biber gazı, su sıkma da dâhil olmak üzere, orantısız bir şiddetle karşılık vermesi hiçbir şekilde kabul edilemez. Hatta bu tarz şiddet içermeyen bir eylemin, kalabalık içine sızan ajan-provokatör görevlilerce ajite edilmeye çalışıldığı da gelen haberler arasındadır. Bu konuda kesin bir bilgimiz olmamakla birlikte maalesef, özellikle emniyet içinde bir grubun ya da grupların sivil etkinlikleri terörize etme konusunda ciddi ve pervasız bir çabanın içinde olduğu, hatta ihdas ettiği sanal ve banal suç delilleri(!) ile masum insanların asırlık cezalara çarptırıldığı kesin olarak bildiğimiz, yaşadığımız bir husustur.
Meselenin göstericilerin haklı olduğu ile alakalı boyutu böyledir. Hatta göstericilerin polisin şiddetinden kaçmak için camiye yani Allah’ın evine sığınmış olmalarını bile gayet doğal karşılıyorum. Ta ki sığındığı camiyi meyhaneye ve çöplüğe dönüştüren, AK Parti karşıtlığı ile İslam karşıtlığını aynı kefede değerlendiren ahlaktan ve insanlıktan yoksun eblehleri görene kadar.
Doğrusu, Ak Parti’nin iktidara gelmesiyle ideolojik kabızlık yaşayan ve AK Parti’yi iktidardan düşürmek için modern, post modern ve konvansiyonel darbe teşebbüsleri de dâhil olmak üzere her türlü yol ve yöntemi deneyen bir güruhun var olduğunu çok iyi biliyoruz. Sağdan, soldan, medyadan, mafyadan, şeyhten ve fahişeden dahi adam devşirmiş ve genel olarak “Ergenekoncu” olarak nitelendirilen bu güruhun ortak paydası, üzerine oturduğu “laik-ittihatçı ve Kemalist” zemindir.
İslam’ın “İ”sinden bile hazzetmeyen bu kesimin, son Gezi Parkı olayları münasebeti ile Cumhuriyet Mitingleri tadında bir iştah kabarması yaşadığı alenen ortaya çıkmıştır.
Fırsat bulmuşken AK Parti iktidarı üzerinden ellerine geçirdikleri her türlü dini kutsala saldıran ve böylelikle içlerindeki birikmiş kini kusan bu gözü dönmüş vandalist saldırganları diğer masum göstericilerle aynı kefeye koymak, benzerler arasındaki zıtlığı ayırt edememektir. İnsanları göstericilerden yana ya da hükümet ve dolayısıyla da polisten yana bir tercih yapmaya zorlamak ise zıtlar arasındaki benzerlikleri anlayamamaktır. Bu tavır, bir kesimi asla tasvip etmedikleri bir tarafta görmemize sebebiyet verecektir.
Suriye meselesinde de böyle bir yanlışlığın yapıldığını üzülerek belirtmek isterim.
Yazıyı benzerler arasındaki farkı ortaya koyacağına inandığım şu hususla bitirmek istiyorum: Başbakan’ın baş danışmanlarından Yalçın Akdoğan, AK Parti’nin iktidardaki on yılını değerlendirdiği 31 Mayıs tarihli yazısında aynen şöyle söylüyor:
“AK Parti hem sistemle sorunlu olan kesimleri sisteme entegre etmiş hem de sistemi yapısal değişime uğratarak demokratikleştirmiştir.”
AK Parti’nin sistemi ne kadar yapısal değişime uğrattığını yürürlükteki darbe ürünü anayasanın bütün ihtişamıyla(!) ayakta duruyor olmasından rahatça anlayabiliriz.
Sistemle sorunlu olanların sisteme entegre edilmesi hususuna gelince bu konuda çok ciddi mesafelerin kat edildiğini ve Yalçın Akdoğan’a katıldığımı belirtmek isterim. Esasen bu sözler, Başbakan’ın “On yılda aşırılıkları törpüledik, gaz aldık, paratoner olduk...” şeklindeki sözlerinin akademikçesidir.
Sistemin ağır zulmüne maruz kaldığı için sistemle kavgalı olan kesimleri sisteme entegre etmiş olmayı bir başarı parametresi sayan zihniyeti ifşa ve afişe etmek, hem benzerler arasındaki farkı(zıtlığı) ortaya koymaktır hem de Hz. Ömer’e çekilen kılıçların tonundan çok daha yumuşak olan muhalefet (hakkı tavsiye etmek) görevini yerine getirmektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.