Sezgin ÖZBAY
Dünya, denî ya
Hamd, kötülükleri zıddıyla var edene, salat ve selam da O'nun pak Rasûlüne olsun.
Bir yanı haram dünyanın, diğer yanı helal… Bir tarafta nur varken, diğer yanda zulmet var. Bir yanda hüzün, diğer yanda neşe… Bitmeyecek gibi gelir bazen hüzün, sonra umulmadık anda kapınızı tıklatır sürur… Yahut hiç bitmeyecekmiş gibi bir mutluluk olur bazen, masallardaki prensesler, krallar, kraliçeler gibi yaşarsınız hayatın akışına dalıp… Sonra ansızın bir keder… Neyse ki kadere iman edeni kederden tez zamanda kurtaran bir Rabbimiz var.
Akışına kapılmış yüzerken nehrin, bir de bakarsınız ki aşağı düşüyorsunuz. Şaşkın şaşkın bakarken etrafınıza anlarsınız, evet o bir şelale…
Kanatsız uçarsınız bazen, uçaklara tepeden bakarsınız. Sonra bir ‘heva boşluğu', ardından ‘iktifa kaybı', bir yetinmeme, sonra kendinizi yerin dibinde bulursunuz. Bilen için yerin dibi, Yâr'in dibidir. Düşmenize izin verdiyse kalkın diyedir, kalkabildiğinizi görün diyedir, yanınızda olduğunu hissedin diyedir. Düşmenize engel olabileceği halde olmadıysa, düştüğünüz yerde size lazım olan bir şeyler var diyedir. Evet, Allah düşmenize mani olmadıysa, uzaktan güzel gördüğünüz çirkinlikleri yakından görün de kendinize gelin diyedir belki.
Dünyanın yaptığı en güzel şey, dönmek... Döndükçe dönüyor, döndükçe başını döndürüyor, döndükçe insanı döndürüyor dünya. Döndükçe üstünden ve altından eksildiği gibi, insanın da maneviyatından ve huzurundan eksiltiyor. İlkokulda öğretmenimiz dünya döndüğü halde bizim neden dönmediğimiz veya düşmediğimizi anlatmak için süt kovasıyla deney yapmıştı. Dışımız değilse de içimiz dönüyor be hocam! Bedenimiz dönmüyorsa da kalbimiz dönüyor. Midemiz bulanmıyorsa da hayallerimiz ve amellerimiz bulanıyor dünya döndükçe… Öyle fasulye deneyi yapmaya benzemez bu işler. ‘Pamuğun altına fasulyeyi koy, ışıklı bir yerde sula. Bir hafta sonra yeşersin.' Peki ya umutlarımız nerde yeşersin? Hayallerimizi hangi ışıklı ortamda sulayalım ki gerçeğe dönüşsün? Belki ışıklı ortam, seher vaktidir. Sulamak dediğimiz eylem de ağlamaktır. Ne dersin hocam, seherlerde hayallerimizi gözyaşlarıyla sulasak, yeşerir mi?
Dünya, denî ya… Alçak… Düşük… Cennetten kendisine indiğimiz yer yani; düşükmüş ki inmişiz. Düşük olan bu diyarda, onu örnek alıp düşmek de var, onun düşüklüğünden ibret alıp yükselmek de… Esfel-i sâfilîne inmek de var, âlâ-yı illiyyine yükselmek de… Dünya bir sahne ve oynayacağımız rolü bize zorla vermemişler, biz kendimiz seçmişiz. Bu seçimi oynuyoruz farkında olarak veya olmayarak. Said veya şâkî yazılmış adımız defterimize. Asıl sonuç ise ahirette…
Allah'ım… Aldanmışlığımızı, gafletimizi, dünyaya düşkünlüğümüzü bağışla. Bizi dünyanın, dünyalıkların ve dünyacıların elinde oyuncak etme.
Allah'ım bizi dünyadan faydalananlardan eyle, dünyaya bağlananlardan değil.
Allah'ım bizi, dünyaya kananlardan eyleme, bir avuçla yetinmemizi nasip eyle.
Allah'ım bizi dünyaya kananlardan eyleme –ki dünya, diyarların, yârların ve kârların en yalancısıdır. Âmîn…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.