Evrim Teorisini 'Din'leştirmek

Evrim Teorisini 'Din'leştirmek

Pozitivist felsefeye dayanan bu ateist düşünce, bilimsel bilgi olarak takdim edilmekte, alternatif delil ileri sürmek ise, metafizik düşünceye sahip bağnazlık ve bilim dışılıkla itham edilmektedir.

Adem Tatlı*

Evrim Teorisinin Bilimsel Değeri

Richard Dawkins, evrim konusuna bilimsel bir açıdan değil, ideolojik olarak yaklaşmakta ve "Kör Saatçi" adlı kitabında şöyle demektedir: "Okuru sadece Darvinci dünya görüşünün doğru olduğuna değil, aynı zamanda onun varlığımızın sırrını prensipte çözebilecek, bilinen tek teorem olduğuna da ikna etmek istiyorum."

-Evrim teorisinin bilimsel olup olmadığı tartışması devamlı gündemi işgal ediyor ve her önüne gelen bu konuda yorum yapıyor. Nitekim son zamanlarda birileri, TÜBİTAK için şu ifadeyi kullanmış: "Kendi dergilerinin kapağına evrim teorisi mizansenini koyamamışlardır. Eğer evrim teorisine inanmıyorsa bilimsel bir kurum değildir."

Önce şunun bilinmesi gerekir. Bu bir teori midir? Felsefî bir düşünce tarzı mı, yoksa bir inanç şekli midir? Bilimsel değeri nedir? Yani bu teorinin ileriye sürdüğü değerlendirmelerin doğru veya yanlışlığının, birtakım bilimsel metotlarla test edilip edilmediği mi dikkate alınacak, yoksa bu teorinin iddia ettiği her mesele kanun şeklinde kabul mü edilecek? Bilim, kendine has metotları olan, herhangi bir şekilde düzenlenmiş doğru bilgiler bütünü olarak tarif edilir (Arslan A., Felsefeye Giriş). Bilimsel bilginin, sistemli bir bilgi olması, aynı zamanda artarak gelişebilmesi, tutarlı ve denetlenebilir olması, objektiflik özelliklerine de sahip bulunması gerekir (Ural Ş., Bilim Tarihi). Felsefî düşünce ise, eleştirel bir düşüncedir. Yani, kendisine veri olarak ele aldığı her türlü malzemeyi aklın eleştiri süzgecinden geçirir. Felsefede, bilimlerde olduğu gibi, herkes tarafından kabul edilen veya kabul edilmesi gereken doğru, kesin bilgiler ve sonuçlar söz konusu değildir. Bir filozofun başka bir filozofun felsefî bir görüşünü paylaşması beklenemez, hatta arzu da edilmez (Arslan A. age).

Bir teorinin geçerli olması için, yeni olguların eleştirisine sunularak doğrulanmasına ve uygun bilimsel değişiklikler geçirmesine gerek duyulur. Bu yüzden hiçbir teoriye kesin gözüyle bakılmaz (Caner Taslaman). Teori olarak ileriye sürülen bilgiler test edilerek doğrulanması halinde o, teori olmaktan çıkar, kanun şeklini alır. Evrim teorisi birtakım ön kabullere ve inanca dayanmaktadır. Hunter'a göre evrim teorisinde esaslı, ama gizli bir dinsel etki vardır. Ona göre, hem Darvin ve hem de günümüzün modern evrimcileri metafizik önermelere başvurmaktadırlar (C.G. Hunter, Darvin'in Tanrısı). Evrim teorisi ön kabullere dayanır. Evrimin eldeki en iyi açıklama olduğu sıkça ileri sürülür. Böyle bir iddia ise, bilimsel olmayan bir hükümdür. Evrimin doğruluğunu başta kabul edip, onu destekleyecek deliller aramak, bilimsel olmayan maksatlı bir davranıştır.

Meşhur antropolog Servier de evrimciliğin laik bir din dogması haline geldiğine işaret eder: "Evrimcilik, Batı'nın laik din dogması haline gelmiştir" (J. Servier, Etnoloji). Bilim tarihçisi Neal, Darvinizm'in felsefi bir doktrin olduğuna dikkati çeker ve şunu söyler: "Darvin'in görüşü temelde deneysel bir çıkarımdan ziyade felsefî bir doktrin olduğu için, onun başarısı, delilden ziyade düşünceler savaşını kazanmaya bağlıdır." (N.C. Gillespie, Charles Darvin and the problem of Creation). Profesör Dawkins, evrim konusuna bilimsel bir açıdan değil, ideolojik olarak yaklaşmakta ve "Kör Saatçi" adlı kitabında şöyle demektedir: "Okuru sadece Darvinci dünya görüşünün doğru olduğuna değil, aynı zamanda onun varlığımızın sırrını prensipte çözebilecek, bilinen tek teorem olduğuna da ikna etmek istiyorum. Darvincilik, hayatın kimi yanlarını prensipte açıklamaya yetkin, bilinen tek teoremdir." (R. Dawkins, The Blind Watchmaker).

Bu konuda Wells şöyle diyor: "Bir teoremin prensipte doğru olduğunu savunmak bilimsel değil, felsefî bir yaklaşımdır. Bilimsel bir hüküm, delili gerektirir. Hâlbuki Dawkins'in kendisinin de kabul ettiği gibi, Darvinizm'in doğruluğunu ispat için delile gerek yoktur. Felsefî görüşlere sahip olmanın yanlış bir yanı yoktur. Herkesin doğru veya yanlış felsefî bir görüşü vardır. Ancak eğitimde, felsefenin açıkça tanımlanması ve 'bilim' kisvesi altında sunulmaması gerekir." (J. Wells, Icons of Evolution, Science or Myth?). Wells, insanın geçmişinin bilimsel bilgiye değil, materyalist felsefeye dayandığını belirtir ve şöyle der: "Evrimin tasarlanmamış olduğunu ve bunun sonucu olarak insan varlığının bir tesadüf ürünü olarak ortaya çıktığını savunan doktrin, deneysel bilime değil, materyalist felsefeye dayanmaktadır." Paleontolog Kevin, bilimin, hipotezleri delille test etmeyi öngördüğüne dikkati çeker ve şöyle der: "Eğer bir görüşü test edemiyorsak, onun yanlış olması gerekmez, ancak o bilimsel değildir." (K. Padian, Methods and Standards of Evidence: Why the Bird-Dinosaur Controversy is Dead).

EVRİM TEORİSİNİ 'DİN'LEŞTİRMEK

Kanadalı evrimci ve biyoloji felsefecisi Michael Ruse, evrimin bir "din" hâline getirilmesinden yakınmakta ve şöyle demektedir: "Eğer insanlar evrimi bir din yapmak istiyorlarsa, bu onların işidir. Fakat onlar, gerçek bilimin ötesine geçip ahlâkî ve sosyal düşüncelerin alanına girmekte ve teoremlerini 'her şeyi kuşatan bir dünya şeması' olarak görmekte ve böylece bilimden kayış sergilemektedirler." (M. Ruse, How Evolution became a religion). Phillip Johnson, Darvinizm'i sahte bilim olarak nitelemekte, Darvinizm'in Amerika'daki gücünü, bilimden değil, otoriter kültürden aldığını, bunu kaybettikleri an yıkılacağını ileri sürmekte ve şöyle demektedir: "Darvinistlerin otoriteleri kültürel güce dayanmaktadır. Taraftarları bu güç desteğini bir kez kaybettiklerinde, Darvinizm de Leninizm gibi birden ıskartaya çıkacaktır." (P.E. Johnson, Evrim Duruşması).

Nature dergisi başyazarı Henry Gee, fosillerin yetersizliğine dikkati çekerek şunu söyler: "Hiçbir fosil, nüfus kâğıdıyla gömülmez. Fosilleri ayıran zaman aralıkları öylesine uzundur ki, ata ve soy yoluyla onların mümkün olan bağlantıları hakkında hiçbir şey söyleyemeyiz. Yazılı kayıtlarla bir insan tarihini birkaç yüzyıl öncesine götürmek bile hayli zordur. Yaklaşık beş ile 10 milyon yıl öncesi arasındaki birkaç bin canlı nesli, insan evrimine ilişkin tüm deliller küçük bir kutuya sığabilmektedir. Dolayısıyla, ata ve soy çizgileri şeklindeki hâlihazırdaki insan evrimi şeması, sonra yapılmış, tamamen bir insan icadıdır ve insanın önyargılarına göre şekillendirilmiştir. Bir fosil dizisini alıp onun bir nesli temsil ettiğini savunmak, test edilebilir bir bilimsel hipotez değil, çocukları uyutmak için anlatılan masallarla aynı geçerliliğe sahip bir değerlendirmedir. Eğlendirici, hatta öğretici olabilir, ama bilimsel değildir." (H. Gee, In Search of Deep Time: Beyond the Fosil Record to a New History of life).

Arizona Devlet Üniversitesi antropoloğu Clark, 1997 yılında yazdığı eserinde, insanın geçmişini tespitte peşin bir kanaat ve hükümle hareket edildiğine dikkati çekerek şöyle der: "İnsanın evrimini açıklayan modeller sırt sırta binmiş iskambil kâğıtlarına benzemektedirler. Bir kâğıdı hareket ettirdiğinizde, tüm yapı çökme tehlikesiyle karşı karşıya gelir." (A.G. Clark, Through a Glass Darkly: Conceptual Issues in Modern Human Origins Research). Hâlbuki âlemde her bireye ve her türe has ve müstakil bir vücut verilmiştir. Her bir canlı türünün genetik yapısı kendine hastır. Mesela, insanlar, insanlık cihetiyle birbirine benzemekle beraber, her bir insanı diğer fertlerden ayıran DNA özellikleri de söz konusudur. Bu benzerliğin ve yerine göre benzemezliğin olabilmesi için, geçmiş, hal ve gelecekteki bütün insanların genetik yapısını bilen ve yapan bir kudrete ihtiyaç vardır. Bütün akılları hayrette bırakan ve sanat harikası olan bu DNA'ların bir Kudret ve ilim mucizesi olduğu açıktır. Varlıklar âleminde değişim ve farklılaşmaların ve yeni teşekküllerin her an meydana geldiği görülmektedir. Dolayısıyla kâinattaki varlıkların daimi ve ezeli olmadığı, sonradan vücut bulduğu anlaşılmaktadır. Bu bakımdan ezel cihetine sonsuz olarak uzanıp giden hiçbir tür veya varlık yoktur. Maddenin de ezeli olmadığı, sonradan yaratıldığı anlaşılmaktadır. Bir varlığın teşekkülü için, onun yokluk âleminden varlık âlemine çıkabilmesi için mutlaka bir tercih ediciye ihtiyaç vardır. Akıl, ilim ve irade gerektiren bu harika yapıların, şuursuz, ihtiyarsız, cansız, basit tabii sebeplere verilmesi akıl ve mantık dışıdır.

Kant, Yargı Gücünün Eleştirisi adlı eserinde bir bilimin ancak matematiksel olduğu oranda gerçek bilim olduğunu ileri sürmektedir. Kant'a göre, evrim teorisinin içinde matematiksel argümanların çok az oluşu, onun bilimsel bir teori sayılmasını tartışmalı hale getirmektedir. (E. Mayr, The Growth of Biological Thought). Ünlü felsefeci Bernard Russell da evrimin gerek metot gerekse ilgilendiği problemler bakımından bilim olmadığını dile getirerek şunu söyler: "Evrimcilik, şu ya da bu biçim altında çağımızın ağır basan bir inanç şeklidir. Evrimcilik, gerek metoduyla gerekse ele aldığı problemlerle, gerçek bir bilim değildir." (B. Russell, Dünya Üzerine Bildiğimiz). Cornelius da evrim metodunun bilimsel olmadığını ifade eder ve şöyle der: "Evrime yönelik eleştirinin daha iyi bir bilimsel açıklama sunmasına gerek yoktur. Çünkü evrim daha başta bilimsel değildir. Evrim, bilim dışı öngörülere yaslanan düzenleyici bir fikirdir. Evrim, çeşitli bilim disiplinlerine başvurmaktadır ama, kendisi bilimsel değildir. Bu bakımdan daha iyi bir bilimsel açıklama sunması beklenmemelidir." (C.G. Hunter, Darvin'in Tanrısı).

Çağımızın seçkin bilim felsefecisi Karl Popper'a göre bilimselliğin ölçütü doğrulanmaya değil, yanlışlanmaya elverişliliktir. Ona göre bir bilgi veya sonucun özelliği, yanlışlamaya müsait olmasıdır. Hâlbuki Darvinciliğin öyle bir teste elverdiği söylenemez. Darvinciliği doğrulayan bazı olgusal veriler gösterilebilir. Ama bilimselliğin ölçütü doğrulanmaya değil yanlışlanmaya elverişliliktir. Başka bir ifadeyle, Darvinciler teorilerinin hangi muhtemel gözlem sonuçlarıyla yanlışlanabileceğini ortaya koymuş değillerdir. Dolayısıyla Darvincilik bilimsel bir teori olmaktan çok felsefî bir yapıya sahiptir. (K. Popper, Unended Quest).

Sonuç olarak, bu teori, bu haliyle kendi bilimsel platformundan çıkarılarak ateist düşünce ve pozitivist felsefeye âlet edilmektedir. İşin en garibi, pozitivist felsefeye dayanan bu ateist düşünce, bilimsel bilgi olarak takdim edilmekte, alternatif delil ileri sürmek ise, metafizik düşünceye sahip bağnazlık ve bilim dışılıkla itham edilmektedir. Kısaca ifade etmek gerekirse, bu teori bilim kıstaslarına uymamaktadır. Aslında bu sıradan bir teori de değildir. Bir dünya görüşü, hayat tarzı ve inanç şeklidir. Bilimsel bilgi değil, felsefî bir düşünce tarzıdır. Bir başka ifade ile biyolojinin felsefesidir. Felsefî düşüncenin ise, doğruluk ve yanlışlığından söz edilmez.

*Prof. Dr., Dumlupınar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Emekli Öğretim Üyesi

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.