Fesih Güler Hoca vefatının 3'üncü yılında rahmetle yad ediliyor
Gördüğü 28 Şubat sürecindeki ağır işkenceler neticesinde rahatsızlanan ve 2020 yılında Covid-19 salgınına yakalanan merhum Fesih Güler Hoca'nın vefatının üzerinden 3 yıl geçti.
Hayatını aziz İslam davasına adayan ve bu uğurda ağır işkenceler görüp yıllarca cezaevinde kalan, böbrek yetmezliğinin de etkisiyle yakalandığı Covid-19 hastalığının etkisiyle bir süre yoğun bakımda kalan Fesih Güler, 18 Ağustos 2020'de Hakk'ın rahmetine kavuştu.
Vefatının 3'üncü yıldönümünde rahmet ve minnetle anılan Fesih Güler, son nefesine kadar İslam'a hizmet etmekten geri durmadı.
18 Ağustos 2020'de Diyarbakır'da tedavi gördüğü hastanede Rabbine kavuşan Güler'in dava arkadaşları, onun İslami hizmetlerinden bahsederken öğretmenlik mesleğini bırakmak başta olmak üzere dünyalıklara tamah etmediğini belirterek şahit oldukları yönlerini aktardı.
Fesih Hoca'nın İslami çalışmalarda bulunduğu caminin imamı Molla Abdullah Muğuç, onun gerçek bir dava ve fikir adamı olduğunu belirterek kendisini en etkileyen yönünün tüm bedeniyle Rabbine adanırcasına kıldığı namaz olduğunu söyledi.
"Fesih hoca gerçekten dava ve fikir adamıydı"
Tanışma yıllarından söz eden Molla Muğuç, "Fesih hoca, güzel ve çok sevdiğimiz bir arkadaştı. İmam olarak Çınar'a geldiğimde birbirimizle tanıştık. Uzun bir zaman beraber kaldık. Henüz öğrenciyken Diyarbakır'dan Çınar'a geldiği zaman ilk olarak imamlık yaptığım camiye uğrardı. Camide öğrencilerimiz vardı, onlara ders veriyorduk. Fesih hoca hizmeti sevdiği için nerede bir çalışma olsa oraya giderdi. Bundan dolayı beraber senelerce çalışmalar yaptık. Tabi ki o zamanda sıkıntılarda vardı. Devlet ders vermemizi kabul etmiyordu. Caminin olduğu mahallilere Kur'an-ı Kerim'i ve Peygamber Efendimizin hayatını anlatıyorduk. Bu şekilde ikindi namazından akşam namazına kadar Fesih hocayla beraber hem anlatır hem de öğretirdik. Hizmetimiz, Allah'ın rızası ve İslam içindi." dedi.
Muğuç, "Fesih Hoca gerçekten dava ve fikir adamıydı. Tüm ömrünü İslami mücadele ve hizmete verdi. Davası içinde fedakardı. Onun hiçbir şeyi yoktu, davası sadece İslam'dı. Nitekim bu yolda muhacerat, işkence ve cezaevini gördü. Canı ve malıyla bu davada olması bize çok tesir ediyordu. Çok güzel fikirleri vardı. Bir sorunumuz olsa hemen çözüm bulurdu. Bir gün onu görmeseydik gözümüz onu arardı. Özellikle onun namazı bana çok tesir ediyordu. Bütünüyle kendini Allah'a teslim ederdi, kıldığı namaz gerçekten de namazdı." ifadelerini kullandı.
"Sağlık problemlerine rağmen hiçbir hizmetten geri kalmadı"
Merhum Güler'le 1990'da tanıştığını ve vefatına kadar beraberliklerinin olduğunu söyleyen Muğuç, "Hastaydı, böbrekleri iflas etmişti. Kardeşi fedakârlık yapıp bir böbreğini ona vermişti. Bu halde olmasına rağmen hiçbir hizmetten geri kalmazdı. Covid-19 hastalığına yakalandı. Hastaneye kaldırıldı, birkaç gün sonra vefat etti. Onun vefat haberini aldığımızda bizim için çok zordu. Çünkü bizim için bir ümitti, biliyorduk ki onun gibiler olduğu müddetçe hizmet devam edecek ve İslam davası daha da ileriye gidecekti. Her insan ölecek ama onun gibilerin ölümü her şeyimizi kaybetmek gibi oluyor." şeklinde konuştu.
Fesih Hoca'nın Kur'an dersi verdiği çocuklara karşı muamelesinden bahseden Muğuç, şunları söyledi:
"Çok tebessümlü, halim ve selim bir insandı. Küçük ve gereksiz şeylerden hiçbir zaman küsmezdi. Fakat Müslümana yapılan bir hakaret ve eziyeti gördüğünde çehresi değişirdi. Çocukla arkadaş olabildiği gibi güzel üslubuyla kendisinden büyükleri de ikna edebiliyordu. Girişkendi, İslam ve hizmet için faydalı olacağı şeylerde bize cesaret verirdi. Allah'a ona rahmet eylesin."
"Öğretmenlik, dünya hayatı ve ailesinden uzak kalarak ödün verdi ama davasından asla vazgeçmedi"
Fesih Güler Hocayla küçüklükten beri ailece tanışan dava arkadaşlarından Abdurezzak Kontuk, "Kendisiyle birebir tanışmamız cami vesilesiyle oldu. Her şeyiyle farklı bir kimliğe sahipti. Bu farklılığını İslami çalışmalarına empoze ediyordu. Özellikle gençler üzerindeki çalışmaları harikuladeydi, mükemmel bir çalışma sistemi vardı. Gençleri ikna etme babında çok iyi bir seviyedeydi. Hiçbir zaman davasından taviz vermiyordu. Öğretmen mesleğinden, dünya hayatından ve ailesinden uzak kalarak ödün verdi ama davasından hiçbir zaman vazgeçmedi. Hastalığından vefatına kadar da bütün samimiyetiyle davasına çalıştı." şeklinde konuştu.
Güler'in özellikle gençleri kötü ortamlardan uzaklaştırıp daha çok camiye yakınlaştırma konusunda hassasiyetinin olduğuna vurgu yapan Kontuk, gençlerin içerisinde İslami bir toplum oluşturma adına iyi bir çalışmasının olduğuna dikkat çekerek "Hassasiyeti gençlerin üzerindeydi, gençlerle daha çok çalışıyordu. Mesleği açısından 'hoca' diye çağırılsa da mesleğini bırakmasına rağmen hocalığını bırakmadı diyebiliriz. Hocalığını gayri resmi de olsa çocuk, genç ve toplum üzerinde devam ettirdi. Mesleği ve manevi itibariyle de olsa gönlümüzde ve toplumda hocaydı." diye belirtti.
Fesih Hoca'nın vefat anında hissettiği duyguları paylaşan Kontuk, şu ifadelere yer verdi:
"Hastalığını duyar duymaz en az ailesi kadar müteessir olduk fakat vefatı bizim için bambaşka bir şeydi. Sanki ailemizden birisini kaybetmiş gibiydik. Kabir ziyaretlerine gittiğimizde mutlaka onun kabrini de ziyaret ederiz. Pandemi döneminde cenazede kimsenin olmaması gerekirken çoluk çocuk, yaşlı, kadın herkes gece geç saatlerinde olmasına rağmen cenazedeydiler. Bu da onun kişiliğine bağlı bir şeydi. Kendini kabul ettirmişti ve sevilen bir abimizdi. Allah ona rahmet eylesin ve cennetiyle mükafatlandırsın inşallah."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.