Hasan SABAZ
Fransız İstihbaratı ve Suikastler
Tunus’ta solcu muhalif liderlerden Şükrü Beliyd öldürüldüğünde batı basını hep birden İslamcı Nahda Hareketini hedef gösterdi. Sokağa çıkanlar da Nahda’yı suçladılar ve Beliyd’in eski diktatör döneminde hapse atıldığını ama öldürülmediğini söylediler.
İslami Hareket’in yoğunlukta olduğu bir hükümet vardı, evet ama kimse hükümetin ortağını suçlamayı düşünmüyordu.
Uluslar arası istihbarat ise hiç gündeme bile getirilmiyordu.
İslami Hareket’in yoğunlukta olduğu bir hükümet vardı, evet ama kimse hükümetin ortağını suçlamayı düşünmüyordu.
Uluslar arası istihbarat ise hiç gündeme bile getirilmiyordu.
Ortada planlı, programlı bir operasyon vardı.
Operasyon İslami hareketlere ve devrimlerin İslamcı yüzüne yönelikti.
Nitekim Fransa İç İşleri Bakanı Manuel Valls, ilk yaptığı açıklamada “Tunus ve Kuzey Afrika’daki diğer olaylar İslam faşizminin yansımalarıdır” şeklinde konuştu.
Dikkatinizi çekerim konuşan Dış işleri Bakanı değil, İç İşleri bakanı.
Fransa işgalci kimliğini yeniden ön plana çıkararak Tunus’u karıştırıyor.
‘Tunus’un içini karıştırıyor’ demek daha doğru olur aslında.
Emperyalist karakterini göz önünde bulundurduğumuzda yaptıkları daha anlaşılır bir hal alıyor.
Yıllarca sömürdüğü ülkeler şimdi ona karşı geliyor.
Batı kültürünü reddeden, İslami değerlere dönmekten söz eden, ülkenin kaynaklarının halka eşit olarak yansıtılması gerektiğinden söz eden İslami hareketler var yönetimde.
Hem krizlerle boğuşan batının hem de rahat bir yaşam süren batıcı elit sınıfın böyle bir yönetime sabretmesi, tahammül etmesi beklenemezdi.
Müslüman öncülerin de bunun farkında olduğu zaten bilinen bir şey.
Bazı şeylerin oturması için zamana ihtiyaçları vardı.
İşte Fransa ve onunla beraber hareket eden şer cephesi, hükümete bu zamanı tanımak istemiyorlar.
Aynen Mısır’da olduğu gibi karışıklık ve kargaşa içindeki bir Tunus da kolay kolay toparlanamaz.
Bürokrasideki hantallık ve çürümüşlük olduğu gibi devam ederse İslami Hareket halkın gözünden düşer.
Tüm çaba bu yönde harcanıyor.
Şükrü Beliyd suikastını planlayan güçler hedeflerini oldukça iyi belirlemişler.
Protesto gösterilerini organize etmekte bir hayli başarılı olan solcu bir grubun liderini öldürmenin hükümeti oldukça zora sokacağını kestirmek zor değil.
Ama işler umdukları gibi gitmedi.
İlk başlardaki tepkiler, kısa sürede yerini sağduyuya bıraktı.
İşçi Partisinin yöneticileri, Tunus’un içişlerine karışmaması konusunda Fransa’yı uyardı.
Oynanan tezgâhı mı fark ettiler, yoksa Nahda’nın devrime sahip çıkma gösterilerinden mi ürktüler bilinmez. Ama görünen o ki küçük grupların haricinde kimse sokak gösterilerinde kalmadı.
Şimdi siyasi krizle işi halletmeye çalışıyorlar, ama Allah’ın izniyle onu da başaramayacaklar.
Şükrü Beliyd suikastında tepkilerin odağındaki hareketin açıklaması aslında çok şeyi izah ediyor.
Ensaru’ş Şeria Hareketi’nin Genel Koordinatörü İbrahim et-Tunusi “Hareket olarak ikna olduğumuz davranışları sergilediğimizde bunu üstleniriz. Fakat bu olayla bir ilgimiz yok. Tunus ‘davet’ toprağıdır, ‘cihad’ toprağı değil. Nahda Hareketi hükümete geldikten sonra 14 mensubumuz öldürüldü ve yüzlerce kişi hapse girdi. Buna rağmen benzer şiddet eğilimleri göstermedik. Hikmetle davrandık.” diye konuştu.
Et-Tunusi’nin söyledikleri ilginç. Bakın devamında ne diyor?
‘’Tunus’taki hemen tüm siyasi partiler bizi suçluyor. Ancak düşüncemiz şöyle: Fransa, Nahda Hareketi hükümete geldikten sonra Tunus’taki ayrıcalıklarını kaybetmeye başladı. Cezayir’de İslamcılar yönetime geldiğinde yaptıklarını burada da yaptılar, evliya türbelerine yapılan saldırılardan da Fransa sorumludur. Tunus’u kaosa sürükleyerek ayrıcalıklarını yeniden edinmek istiyorlar.’’
Sanırım benimle aynı fikirdesiniz.
Haber kaynaklarımızı bir daha kontrol etmeliyiz. Birileri bizi manipüle etmek için her yolu deniyor.
Paris’teki üç kadının da Şükrü Beliyd’in de suikastlarında Fransız istihbaratının parmağı çıkarsa hiç şaşırmayın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.