Hasan SABAZ
Liberallerin ve Solun Kirli Yüzü
Liberalizm, bireysel özgürlüğü esas alan felsefi ve politik akımdır.
Teorik anlamda bireysel özgürlüğün karşısında hiçbir engeli kabul etmez. Dinin ve geleneğin bireysel özgürlüklerin kullanımında engelleyici kurallarını da kabul etmez. Özgürlüklerin kısıtlanması yerine dinin gerekirse reforma gitmesini, kendini sorgulamasını ister.
Liberalizmin en önemli çelişkilerinden birinin dini yaşama özgürlüğünün bireysel özgürlük kapsamında değerlendirilmemesi olduğunu söyleyebiliriz.
Mesela İslam’ın haram kıldığı fiillerin açıkça işlenmesinin bir Müslüman’ın dinini yaşama özgürlüğüne darbe olduğunu bir liberale anlatamazsınız.
Liberalizm, ahlaksızlığa sınırsız özgürlükler sunarken dini ve toplumsal ahlaka söz hakkı bile tanımamaktadır.
Sol’un da bu konularda liberalizmden pek bir farkı yoktur.
Sol ideolojik gruplar kimi tonlarda farklılıklar gösterseler de materyalist dünya görüşünde birleşmektedirler.
Özgürlüklerin kullanımında da liberalizmle birleştikleri nokta dine ve toplumsal tepkilere karşı aldıkları tutumdur.
Maddi haz ve çıkarlarda kolaylıkla birleşebiliyorlar.
Taksim Gezi parkı eylemlerinde bunu net olarak gördük.
“Hepimiz alkoliğiz” pankartı liberal ve solcuların hangi ortak zeminde buluşabildiklerini göstermesi açısından oldukça önemliydi.
Liberallerin darbecilerle kolkola yürümesi, solcuların kapitalizmin simge isimlerinin finansmanından hiç de gocunmaması ibretlik görüntülerdendi.
İbretle izledik; ama şaşırmadık.
Tıpkı Mısır’daki darbe sürecinde liberal, sol ve faşist ittifaka şaşırmadığımız gibi.
Diktatör Hüsnü Mübarek’e karşı insanlar sokağa çıktığında rejim şiddete başvurarak halkı caydırmaya çalıştı.
Ordu, polis ve “baltacılar” denen, parayla finanse edilen kirli bir çete sokağa dökülen insanlara karşı harekete geçti.
Çok sayıda insan hayatını kaybetti.
Sonra seçimler oldu ve tüm hilelere rağmen Müslüman Kardeşler seçimi kazandı.
Ordu bir süre sessiz kaldı, polis fitne peşinde koştu, baltacılar cinayetlere devam etti.
Bir yıl boyunca Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi güvenlikten başka bir şeyi düşünemeyecek şekilde meşgul ettiler.
Bunlara rağmen çok şey yaptı Mursi.
Hep olumsuz yerden bakanlar bir kez olumlu taraftan baksalar iç ve dışta yapılan iyi şeyleri de görürlerdi.
Onu Amerika’nın adamı ve projesi olarak lanse edenler sadece kendi zihinlerindeki pisliğin fotoğrafını çekiyorlar. İhvan ve Mursi emperyalistlerin hedefindeydi. Liberaller, solcular ve faşistler meydanlara indiler. Muhammed Baradey, Hamdin Sabbahi ve Semih Necipler… Bu kez kirli polisler ve baltacılar da yanlarındaydı.
Tahrir meydanında 3 gün içinde 50’den fazla kadına tecavüz edildi. Herhalde bu alçakça davranışları da bireysel özgürlükler kapsamında değerlendirdiler. Liberaller, solcular ve faşistlere destek ordudan geldi ve darbe yapıldı.
Tahrir’de darbeyi ve ordunun sabah namazında Müslümanları katletmesini havai fişeklerle kutlayan insanlık dışı yaratıklar vardı artık.
Tahrir artık, baskının, zulmün, ahlaksızlığın, darbeci zihniyete köleliğin simgesi haline gelmiştir.
Seçimlere girmeye cesaret edemeyen liberal Baradey, gözünü başbakanlığa dikti, o olmayınca da “ne olursa yaparım” şeklinde alçakça bir tavır ortaya koydu.
Solcular “geçici” de olsa darbecilerin attığı kemiklerle koltuklara kurulma zilletini kuşandılar.
Siyonist israilin, monarşik ve gerici Suudi’nin, diktatör Esad’ın tebriklerini kabul etmek ideolojilerine ve dünya görüşlerine hiç ağır gelmedi.
Liberaller ve solcular İslam düşmanlığında birleştiler.
Ve biz kısa bir süre içinde kirli ittifakın kirli yüzünü bir kez daha gördük.
Mübarek Ramazan ayında Müslümanlara eziyet edenleri Allah, Kahhar ismiyle kahretsin.
İttifak ve birliktelikleri cehennemde de devam etsin!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.