Selahaddin YILDIRIM
Siyonistler Vuruyor Müslümanlar Seyrediyor
Suriye krizi her geçen gün daha da kötüye doğru sürüklenerek tehlikeli bir mecraya doğru yol alıyor. Siyasi çözüm arayışları bir sonuç vermedi, çünkü uluslararası güç odakları Suriye’de yıkım olsun istediler. Savaşan tarafların da askeri güç ile yekdiğerini ortadan kaldıramayacağı anlaşıldı. Her biri farklı amaçlar ve çıkarlar peşinde koşan bölge ülkeleri de yangına benzin dökmekten başka bir iş yapmadılar.
Oysa Türkiye, İran ve Mısır; Suriye’de akan kanı durduracak bir çözüm bulabilecek fırsatlara sahiptiler. Ama akan kanı durduracak bağımsız ve İslam ümmetinin maslahatını gerektiren bir çözüm geliştiremediler. Aksine Türk dış politikasının Yeni Osmanlıcı emelleri ile İran’ın stratejik hesapları arasında başlayan rekabetin tarihi Safevi-Osmanlı mezhep kavgasına evrilme tehlikesi bile konuşulur oldu.
Tarihe gömülmesi gereken bu kör taassubun yeniden canlandırılması kime ne fayda sağlayacak acaba? Bölge ülkelerinin Sünni-Şiii bloku/hilali psikolojisiyle konuya yaklaşmaları mazlum Suriye halkının dramını katlamaktan başka bir işe yaradı mı?
Küresel güçlerin satranç hesapları uğruna bölge ülkelerinin yangına benzin dökme politikaları sonucunda meydana gelen korkunç yıkımın son bilançosu şöyle: 77 bin katledilen insanımız. Bunların 5650’si çocuk, 4951 tanesi kadın. 115 bin yaralı, 243 bin tutuklu, 85 bin kayıp ve komşu ülkelere sığınan iki buçuk milyon civarında mülteciye ek olarak tek bir altyapı sistemi sağlam kalmamış, viraneye dönmüş bir ülke... Yıkılan tarihi camiler, saldırıya maruz kalan sahabe türbeleri…
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi ikide bir gerçekleşen siyonist saldırılar. Bu onur kırıcı saldırılardan daha vahimi ise olup bitenler karşısında kör, sağır ve dilsiz duran İslam âlemi... Hatta kimilerinin siyonist haydutların bu saldırılarından memnunluk duydukları dahi anlaşılıyor.
İsrail’in bu pervasızca saldırısı ne ilktir ne de son olacaktır. İşgalci israil, daha bu kriz çıkmadan önce de Suriye’yi bombalamıştı. 2007’de gerçekleşen ilk saldırıdan bu yana defalarca tekrarlanan bu küstah saldırıların hiç birine karşılık verilmedi. Baas rejiminin buna neden karşılık vemediğini anlamak zor değil aslında. Halkına savaş açan bir rejim, israil gibi bir düşmanla nasıl savaşabilir? Kendi halkına Esed, israil’e karşı kuzu gibi duran bu rejimden bu tavrı reddetmesini, buna karşı koymasını beklemek boşuna umutlanmaktır vesselam.
İsrail’in bu pervasızca saldırısı ne ilktir ne de son olacaktır. İşgalci israil, daha bu kriz çıkmadan önce de Suriye’yi bombalamıştı. 2007’de gerçekleşen ilk saldırıdan bu yana defalarca tekrarlanan bu küstah saldırıların hiç birine karşılık verilmedi. Baas rejiminin buna neden karşılık vemediğini anlamak zor değil aslında. Halkına savaş açan bir rejim, israil gibi bir düşmanla nasıl savaşabilir? Kendi halkına Esed, israil’e karşı kuzu gibi duran bu rejimden bu tavrı reddetmesini, buna karşı koymasını beklemek boşuna umutlanmaktır vesselam.
Şayet bu ceberrut rejim ülkesinin onurunu koruyacak cesur bir karşılık verebilseydi, her şeye rağmen hem Suriye halkının hem de Müslüman kamuoyunun desteğini büyük oranda arkasında bulacaktı. Şimdiye kadar bir misillemenin yapılacağı ile ilgili bir işaret yok. Bu saatten sonra da olabilme ihtimali oldukça zayıf görünüyor. Salı günü Şam’a bir ziyaret gerçekleştiren İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, Esed’e destek vadinde bulundu ve Suriye’nin israil, ABD ve tekfircilerin eline düşmesine asla müsaade etmeyeceklerini söyledi, ama israil’e anladığı dilden bir karşılığın verilemeyeceği belli. Zaten siyonist yapının Başbakanı Netanyahu da bunu anlamış olmalı ki Çin’e planlanan ziyaretine tereddüt etmeden çıkabildi.
Geçen hafta gerçekleşen israil’in füze saldırısında İran’dan Hizbullah’a gönderilmekte olan Fetih 110 füzelerinin hedef alındığı öne sürüldü ama bombalanan yerin başkent Şam’da bir Askeri Araştırma Merkezi olduğu anlaşıldı. Her ne olursa olsun bu cüretkâr saldırıların karşılıksız kalması, Baas rejimi için bir aşağılanma ve ihanetin kabulü anlamını taşımanın yanında onu destekleyen İran ve Hizbullah’ı da zor durumda bırakmıştır.
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin bu hafta başında başlayan Moskova temasları sonucunda Esed’e devam kararı çıktı. Amerika ve Rusya’nın bu ittifak kararı şaşırtıcı olmadı doğrusu. Sahada işi kararlı bir şekilde götüren İslami gurupların tasfiyesi için Esed’e “şimdilik” devam denildi. Her iki küresel gücün ortak düşmanları olan Cihadi Müslümanlar karşısında ittifak etmelerinde şaşılacak bir durum yok elbette.
Şaşılacak ve anlaşılmayacak tek şey varsa o da hak ve hakikat ehli olan Müslümanların anlamsız ve sadece düşmanların işini kolaylaştırmaktan öte bir iş görmeyen ihtilaf ve ayrılıklarıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.