Sünnet ve hadis doğru anlaşılmalı
Gaziantep’te düzenlenen "Sünnetin Aktüel Değeri" konulu sempozyumda sünnetin ve onun yazıya geçirilmiş şekliyle hadislerin çağa taşınması, günümüz problemlerine çözüm olması noktasında iyi anlaşılması gerektiği vurgulandı.
Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) ve Gaziantep İl Müftülüğü tarafından "Sünnetin Aktüel Değeri" konulu sempozyumu düzenlendi. Konusunda uzman olarak kabul edilen akademisyenlerin ve ilahiyatçıların katıldığı sempozyumda hadis ve sünnetin doğru anlaşılması ve sünnetin çağa taşınması konusunda neler yapılabileceği konuları ele alındı.
Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Mavera Kongre ve Sanat Merkezi’nde düzenlenen sempozyum, GAÜN İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Adil Öztekin’in Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı.
Sempozyum Koordinatörü Doç. Dr. Recep Aslan, sempozyumun açılış konuşmasında sünnetin bu çağa taşınması ve günümüz problemlerine çözüm olması noktasında hadislerin iyi anlaşılması gerektiğini vurguladı.
Daha sonra bir konuşma yapan GAÜN Rektör Yardımcısı ve İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şehmus Demir de sünnetin erbabı tarafından insanlara aktarılmasının büyük önem arz ettiğini söyledi.
Sünnet konusunun çokça konuşulan ve tartışılan bir konu olduğunu belirten Demir, "Sünnet konusu özellikle de bu modern dönemde ciddi anlamda tartışılan bir konu. Bir yanda din ile modern dünya arasında varsayılan çatışmayı yani dini Kur’an’a indirgeyerek açmaya çalışan ve sünneti de reddeden ötelemeye çalışan bir yaklaşım var. Diğer yanda hadis, saik mevzu ayrımı yapmadan bütün bir rivayet kültürünü dayatmaya çalışan bir yaklaşım var. Dolayısıyla sünnetin mutlaka erbabı tarafından irdelenmesi, topluma aktarılması büyük bir önem arz ediyor. Bu konuyu seçmiş olmamızın ana nedeni neticede budur." dedi.
"Kur’an’ın indiği vasatı iyi bilmemiz gerekiyor"
Kur’an-ı Kerim’in, Allah'ın 23 yıl boyunca insanlara hitabı olduğunu ve gökten indirilmiş olan bir metin olmadığını ifade eden Demir, "23 yıl boyunca toplumu inşa eden, insanlara ve topluma bir şekil veren, onlarla konuşan, sorunları ile muhatap olan bir metindir. Dolayısıyla bu hitabın anlaşılması için 23 yıl boyunca çeşitli zamanlarda inip, toplumun gelişmesine göre üslubunu değiştiren, bazen gerginleşen bazen de sakinleşen, bazen sözü uzun bir şekilde, bazen de kısacık vurucu cümlelerle mesajını ileten bir Kur’an ile karşı karşıyayız. Madem öyle; o halde bu Kur’an’ın inmiş olduğu vasatın çok iyi bilinmesi gerekiyor. Bu vasat bilinmeden Kur’an’ın anlaşılabilmesinin de mümkün olmadığını düşünüyorum. Bu vasatı oluşturan, başta Hazreti Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) olmak üzere peygamberimiz, sahabe ve o ortamın bütünüdür. Dolayısıyla da Kur’an'ı o vasattan kopardığınız anda yani sünnetten, hadislerden, sahih rivayetlerden kopardığınız anda istediğiniz anlamı yükleyebileceğiniz bir metin elde etmiş olursunuz. İstediğiniz yorumu yükleyip sonrasında da Kur'an'ın evrenselliğini, zenginliği şeklinde yutturmaya çalışabilirsiniz. Ama bunun ilmi açıdan bir kıymet-i harbiyesi yoktur." ifadelerini kullandı.
"200 yıldır Müslümanların neden geri kalmış olduğunu tartışıyoruz"
Demir, "O halde bizler kendimizi Kur’an’ın gerçek anlamını ortaya koyma gülünçlüğüne hiçbir şekilde kaptırmadan ve bizzat dinin sözcüsü olma iddiasını bir kenara bırakarak Kur’an’ın, hadislerin, sünnetin gerçek anlamına nüfuz etmeye ilmi verilerle çalışmak durumundayız. 200 yıldır Müslümanların neden geri kalmış olduğunu tartışıyoruz. Bu geri kalmışlığı hep teknolojik ilerleme ve maddi refah ekseninde tartışıyoruz. Dünyaya ahlaka dayanan bir model oluşturma ekseninde tartışmıyoruz. Oysaki bizim bu konuda da başarısız olduğumuzu rahatlıkla söyleyebilirim." şeklinde konuştu.
Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Gür de Hazreti Muhammed'in yaşadığı dönemdeki söylem ve yaptıklarının iyi anlaşılması gerektiğini vurguladı.
Gür, Hazreti Peygamber'in evrensel yönüyle birlikte kendi mekansal bağlamında değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, şunları söyledi:
"Hadis algısıyla, sünnet, siret ve gazavat. Bütün bunları ortak değerlendirmediğimiz zaman maalesef kavramları günümüze projeksiyon yaparken kavramlardan uzaklaşıyoruz. İslam alemi o dönem doğuş zamanında Mekke ve Medine, daha sonra cihanşümul bir şekilde fetihlerle veya dürüstlük ve adalet anlayışının ortaya koyduğu ticari ve insani ilişkilerinde kılıçsız bir şekilde gönüllerin fethi ile yayıldı. Bu yayılma sırasında birçok medeniyet ile ilişkiler kurdu. Bu medeniyetlerle ilişki içerisinde aynı zamanda etkilendi. Peygamber Efendimizin olduğu ortamda Mekke ve Medine’den uzun coğrafyalara yayılırken aynı zamanda özündeki tartışmaları da birlikte getirdi. Ehl-i rey, ehl-i hadisin o zamanki ilmi ve bilimsel tartışmaları maalesef zaman ve mekandan uzak tutulduğu zaman siyasi tartışma argümanı olarak da kullanıldı."
"Hayatı hiçbir şekilde eksik bırakmadan değerlendirilen tek insan Peygamber Efendimizdir"
Hazreti Peygamber'in bir baba, bir eş, bir komutan, bir yargıç ve aynı zamanda bir devlet yöneticisi olduğunu vurgulayan Gür, "Peygamber Efendimiz bu vasıfların hepsini bir arada bulundurduğu için de kendisi üzerinden cereyan eden sözler, fiiller veya yapmış olduğu şeylerden dolayı her birisinin farklı bağlamda değerlendirilmesi gerekiyor. Bir yargıç olarak hüküm verdiği zaman bu yargı bireyseldir. Ama biz bunu genelleştirdiğimiz zaman maalesef hata yapabiliriz. Ama hayatı boyunca en fazla irdelenen, hayatı hiçbir şekilde eksik bırakmadan değerlendirilen tek insan Peygamber Efendimizdir. Aile hayatında Hazreti Aişe annemiz başta olmak üzere, Hazreti Hafsa annemiz bunlar tek tek yaptıklarını naklediyorlardı. Ehl-i suffa da sürekli yanındaydı. Dolayısıyla böylesi bir ortamda bizim şunu değerlendirmemiz lazım; Peygamber Efendimizin yaşadığı dönemde kendisinin yaptıkları, söyledikleri onun bireysel olarak tercihi miydi? Yoksa vahyin bir yansıması olan ilmi ve dini kurallar mıydı? İşte bu iki şeyi ayırmakta fayda var." diye konuştu.
"Hadis usulünü bilmediğimiz için yanlış yorumluyoruz"
Hadis usulü tartışmalarının ilim ehline bırakılması gerektiğini belirten Gür, "Bu işi onlar yapsınlar. Biz eğer usulleri bilmeden esasları tartışmaya kalkarsak, bizler usulü bilmediğimiz için de aslında yanlış yorumluyoruz. Cahiliye döneminde farklı bir manada kullanılan bir kavram Peygamber Efendimizin döneminde farklı anlamda modern çağda farklı bir anlamda kullanılabiliyor. Biz bugünkü o modern çağda okuduğumuz anlamı kendi muhtevasından, varit olduğu zamanda nasıl bağımsız düşünebiliriz? O yüzden benim önerim; Müslümanların bu kadar salınma göstermesi, ifrat ile tefrit arasında gidip gelmelerini bir an önce durdurmaları gerekiyor." diye belirtti.
"Dünyanın rahmete, merhamete ve yeni bir adalet sistemine ihtiyacı var"
Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin'de sempozyumun Gaziantep'te yapılmasından duyduğu mutluluğu dile getirerek, şunları söyledi:
"Hakikaten bunların hepsi ‘dünya nereye gidiyor? Biz ne yapmalıyız?’ sorusunun bir cevabıdır. Bugün günlük bir doların altında binlerce insanın yoksul kaldığı, 5 yaşına gelmeden temiz su bulamadığı için ölen çocukların olduğu, bu coğrafyada Aylan bebeklerin olduğu, Ege ve Akdeniz, umut denizi ölüm denizine dönüşüyorsa bir şeyler ters gidiyor. Bizim bu ters giden dünya düzenine karşı yeni bir şey söylememiz lazım. Dünyanın rahmete, dünyanın merhamete ve dünyanın yeni bir adalet sistemine ihtiyacı var. İşte o yüzden bu yaşadığımız sorunları kökünden çözebilmemiz içinde bugün bu yapılan çalışmaları gençlerimize, çocuklarımıza çok iyi anlatmamız gerekir."
Açılış konuşmalarının ardından Prof. Dr. Mehmed Sait Hatipoğlu, "İslam'ın Aktüel Değerleri" konulu sunumunu yaptı.
İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.