Oruç ve nefis terbiyesi

Oruç ve nefis terbiyesi

Ramazan ve oruç, kelimenin tam anlamıyla bir arınma, bütün maddi ve ruhi hastalıklardan şifa bulma ayıdır. Bu ve daha birçok diğer özelliklerinden dolayı «rahmet ayı» nitelemesini gerçekten hak ediyor Ramazan.


Ramazan ve oruç, kelimenin tam anlamıyla bir arınma, bütün maddi ve ruhi hastalıklardan şifa bulma ayıdır. Bu ve daha birçok diğer özelliklerinden dolayı «rahmet ayı» nitelemesini gerçekten hak ediyor Ramazan. İnsanlar arasından resul ve nebiler seçen yüce Allah, aylar arasından da Ramazan'ı seçmiştir. Ramazan orucunun sağladığı manevi arınma imkânlarını başka hiçbir şey sağlayamaz. Ramazan, olması gereken en kâmil şekilde hayatı yaşamak için oluşturulmuş İlâhi bir program, rabbani bir mekteptir.

Öncelikle Ramazan'ın manevi, ruhi ve hem de maddi, bedeni bir sağlık ayı olduğunu hiç kimse inkar edemez.

O İlâhi bir hekimdir. Bedenlerimiz için Mevla'nın tayin ettiği gerçek bir hekim...

Gelişen tıp, orucun beden sağlığı için ne kadar önemli olduğunu saymakla bitiremiyor.

Kur'ân, orucun farziyetinin hikmetini "takvâ, ittika" (sakınmak, korunmak) olarak belirler. "Ey iman edenler! Sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sakınasınız diye sizin üzerinize de sayılı günlerde oruç yazıldı. (Bakara, 183)

"Sakınmanız için, sakınasınız diye" ifadesi oruç ibadetinin hikmetine ışık tutmaktadır. Dinde sakınmak günahlarla ilgili bir sakınmadır, günahlardan uzak durmak, günaha girmemek için çaba göstermektir. Bir kısım günahlar vardır ki, insanı bunlara iten öfke ve şehvet gibi duygular ve içgüdülerdir. Bunlardan uzaklaşabilmek irade gücünün güçlü olmasına bağlıdır.

Oruç, iradenin eğitilerek güçlendirilmesi için en ideal bir yoldur.

Peki 'takva' nedir? Takva, kısaca ilahi emirleri yapmak, yasaklardan da sakınmak, uzaklaşmaktır. Bunu yapan mümine müttaki veya ehl-i takva denir. Kur'an-ı Kerim takva ehlini birçok ayette zikreder. Sorumluluk bilinci taşımak anlamına da gelen takvayı Muhammed Esed şöyle tarif eder: Takva; "Allah'ın seni gözetlediğinin şuurunda olarak davranışlarına yön vermendir."

Takva, askerin silah ve teçhizatına sahip çıkması ve savaşa her an hazırlıklı olmak için gerekli eğitimi aksatmamasına benzetilebilir. Mü'mini koruyan, ona güç, kuvvet veren en etkin manevi bir güçtür takva. Mayınlı bir arazide yürüyen kimsenin dikkat ve hassasiyeti gibi, mümin insan da attığı adımlarda bu hassasiyete sahip olmalı, günah ve isyana düşmekten kaçınmalıdır.

Günahlar, insanın nefsi ve şeytanıyla kurduğu ilişkiden alınan darbelerdir. Dolayısıyla her günah insanı zayıflatır. Takva ile korunmadığı zaman bu günahlar insanın manen ölümüne de sebep olurlar. Mümin insan hayatının her saat ve gününde bu takva hassasiyetini korumaya çalışmalı, ama Ramazan ayında bunun kapsamlı bir muhasebesini yapmalı ve bu hassasiyetini daha da ileri bir merhaleye taşımanın gayreti içinde olmalıdır. Yani Ramazan ayı bir tür muhasebe ve daha iyiye doğru adım atmanın planlarını uygulama ayıdır. Nefse hakim olmanın en kolay ve pratik uygulamasının ancak oruçla mümkün olabileceği gerçeği daima hatırlanmalıdır. Açlık, nefsani arzuları dizginlemenin olmazsa olmaz şartıdır. Nefis ancak açlığı yaşadığında haddini ve hududunu anlayabiliyor. Her istediğini almak ve kullanmak serbestiyetine alışan bir nefse ibadet çok ağır gelir.

İbadeti terk eden kişi, çok geçmeden kulluğun gereksiz olduğuna inanma gibi tehlikeli bir duruma düşebilir.

İslam irfanında oruç için yapılmış bazı tasniflere de bakalım:

Avam'ın orucu: Yeme, içme ve cinsî münasebeti terkten ibarettir

Havasın orucu: El, ayak, göz, dil ve diğer organların korunması şekliyle tutulan oruçtur.

Nefsin orucu, yeme içme ve harama karşı perhizkâr olmaktır.

Aklın orucu, heva ve heveslere aykırı hareket etmektir.

Ruhun orucu, aşırı ihtiraslardan uzak bulunmak ve kanaat sahibi olmaktır.

Orucu hayatın her saatine yaymak ve günahlarla orucumuzu bozmamak dileğiyle orucunuz ve yaptığınız diğer salih amelleriniz makbul olsun inşallah.

Orucun açlığı her şeyden önce nefse zaaf ve kusurunu öğretir. Haddinde kalmayı, kulluktan şaşmamayı belletir. İnsanlığın başına gelen en büyük felaket ve belalar insanın tok ve güçlü olduğu dönemlerde olmuştur. İsyan ve tuğyanların, zulüm ve taşkınlıkların çoğu tokluk halinde yaşanır. Yani insan için en tehlikeli hal tokluk halidir. Hayvan aç olduğunda tehlike arz ederken, insan tok zamanında tehlike arz eder.

Nefsi hizaya getirmek, kontrolü ele almak ancak oruçla mümkündür. Oruç tam bir otokontroldür, nefse ve şeytana atılan en büyük goldür. Orucun açlığında birçok faydalar vardır. Oruç, bedeni yeniler, ona sağlık bağışlar. 'Bütün hastalıklar bedene ağızdan girer, insan kendi mezarını kendi dişleriyle kazır› denmiştir. Bütün sofra nimetlerinin tadı ve kıymeti de ancak oruç ile anlaşılır. Ama nefs terbiyesi konusunda oruçtan daha ideal olanı düşünülemez. Açlık nefsin kontrolünü sağlayan yegane güçtür.

Rivayet olunur ki, Cenâb-ı Hakk, nefsi yaratınca O'na sormuş:

"Sen kimsin, ben kimim?"

Nefis cevap verir:

"Sen sensin, ben de benim!"

Cenâb-ı Hak, kendisini var eden Rab-bini tanımak istemeyen nefsi, ceza olarak uzun bir süre ateşte yakar. Sonra tekrar sorar:

"Sen kimsin, ben kimim?"

Nefis tekrar azgınca cevap verir:

"Sen sensin, ben benim!"

Bu defa ceza olarak onu üç gün aç bırakır. Üç gün sonra nefse:

"Sen kimsin, ben kimim?" sorusunu sorunca nefis bitkin bir şekilde cevap vermiş:

"Sen Alemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim Allah'sın, ben ise senin âciz bir kulunum!.."

Yazımızı hayırlı olsun dileklerimizle beraber şöyle noktalayalım:

Rabbin sana hediyesiyim.

Arınmanın adresiyim.

Mide kuyusundan seni çıkaran Allah'ın ipiyim.

Ahiret talibinin olmazsa olmaz-azığıyım.

Zalim nefse ve onun otoritesine baş kaldıran özgürlük savaşçısıyım.

Açların bayramı, yoksulların arkadaşıyım.

Namaz, Zekat, Hacc ile beraber İslam'ın esasıyım.

Mehmet CÖMERT

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.