Ruhu Ramazan Rızayı Rahman

Ruhu Ramazan Rızayı Rahman

İslamiyet'in her bir emri ve her bir nehyi evvela insanlar için birer "insaniyet formasyonu" oluşturur.

İslamiyet'in her bir emri ve her bir nehyi evvela insanlar için birer "insaniyet formasyonu" oluşturur.

İnsanın zahiri olan beşeri yönünü yani beşeriyeti insaniyet mektebinde yetiştirdiği için her bir emir ibadet olarak adlandırılır. Her bir nehyin de haram-günah olarak adlandırıldığı gibi… Dünyaya beşer seviyesinde merhaba diyen canlı ancak ve ancak bu insaniyet formasyonundan sonra insan olabiliyor.

İbadetlerin tümü bu yönleriyle muazzam ve de mükemmel olmalarının çok daha ötesinde başka bir eşsizliği de barındırmaktadırlar. Evet, ibadetin tek bir gayesi vardır o da insanı "insanı Kamil yapmak yani Rabbi Rahman'ın rızasına eriştirmek. Zirvelere…

Evvela şu hakikati belirttikten sonra konumuza devam etmemiz daha isabetli olacak.

İslam Hukuku her bir kanunu için gerekli görülen hikmet-i teşriiyi muazzam bir titizlik ve ahenk ile asırların değişen her bir dönüşümüyle adeta akuple etmiştir.

Günümüzde Modern Batının Çıkarcı ve taraflı hukukunda buna ratio legis (rasyoleji) deniliyor. Yani kabul gören kanunun norm haline getiriliş sebebi, normun hikmeti, kuralın/kanunun gerekçesi… Fıkıh dilinde buna 'maksadu'ş-şeria' (kural haline gelişin maksadı) da denir. İslam hikmet-i teşriyesiz tek bir kural, kanun koymamıştır. Zaten gerekçesi geçerli olmayan her hukuk, zulüm düzenlerini ve zorba kanunlarını doğurur. Bu nedenle İslam Hukuku her bir insanın evvela insanca yaşamasını temin ederek insanı insan eder, dahası ihlâs ve ihsan ile onu kâinata sultan eder.

İbadetin ibadet olması için ihlâsla uygulanması gerekir. İhlâs! Arınmak, saflaşmak, kurtulmak manalarına gelen hulûs ve halás kökünden türeyen ihlâs kelimesi "bir şeyi, içine karışmış ve değerini düşürmüş olan yabancı maddelerden temizleyip arındırmak, saflaştırmak" demektir. Dinî ıstılahta, ibadet ve iyilikleri riyadan ve menfaat kaygılarından arındırıp sadece Allah için yapmayı ifade eder. Daha geniş bir tarifle "şirk ve riyadan, bâtıl inançlardan, kötü duygulardan, menfaat hesaplarından ve gösteriş arzusundan kalbi temizlemeyi, her türlü hayırlı faaliyete iyi niyetle yönelmeyi ve her durumda yalnızca Allah'ın rızasını gözetmeyi ifade eder.

Sadece ve sadece Hz. Allah (celle celaluhu)'ın rızasına ermek, emrine riayet etmek maksadıyla yapılan ibadetler ihlâs ile yapılmış yani kabul edilecek ibadetlerdir. Bu maksadın dışında tüm amaç ve gayelere karşı tedbirli ve de tamamen kapalı olmak... Kul ile Yaratıcısı arasında bir sırr-ı mahsusayı tutucu ve koruyucu olabilmek… Neden? Ve Niçin? Sorularına "O emrettiği için.", "O'nu razı etmek için." diyebilmektir ihlâs. Bu nedenledir ki ihlâs öyle saf ve durudur ki içine katılan en küçük bir maksat bile onu kusurlu kılar veya bozar.

"De ki: Ben, dîni Allah'a has kılarak ihlâslı bir şekilde O'na kulluk etmekle emrolundum."

Her bir ibadetin tek bir özü vardır o da ihlâs-tır. İbadetin lübbü, ruhu, aslı... Zahiri nedenler, tali faydalar veya ekstra olgular veya maddi menfaatler bazen imtihan bazen de destek içindir. Maddi veya akli tüm sonuçlar aslında hem bir engel ve tuzak hem de bir teşvik ve teşci olur. Karışık görünen bu çıkarsanımı daha anlaşılır kılmak için şöyle bir örnek verilebilir.

Namaz kılmanın tek nedeni yani aslı Rabbimizin emri olmasıdır. Biz sadece ve sadece emrine itaat etmek ve rızasına ermek için kılarız/kılmalıyız.

Asli sonucun yanında belki de yüzlerce tali sonuçlarda olabilir. Hayatı düzenlemeye, bilişsel gelişime, otokontrole, fiziksel olarak spora, psikolojik rahatlamaya vb. birçok faydası vardır namazın. Bunlar asıl gayeyi etkilemedikçe birer teşvik ve destekleyici nedenlerdir. Bunlar zaman ve zemin açısından, kişi veya toplumlar açısından değişiklik gösteren ve meşruiyeti sınırlandırılmış geçici-değişken nedenlerdir. Ne zaman ki asıl gayeye (zaman ve zemine göre, kişi ve toplumlara göre değişmez ve değiştirilemez gayeye) ilişilir ise işte o zaman tuzak ve engel olmaya başlarlar. Evet, namaz düzenli bir hayat için kılınamaz ancak düzenli bir hayata sebep olabilir. Meditasyon vb. motivasyonlar için yapılan ibadetler ibadet olmaktan çıkar.

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) net ve anlaşılır bir şekilde şöyle buyurmuşlardır:

"Allah Teâlâ, sadece kendisi için (ihlâsla) ve rızası aranarak yapılan ameli kabul buyurur."

İhlas yoksa geriye sadece yük veya heba olunmuşluk veya riya veya şirk kalır. Yani rıza değil azap kalır.

Oruç alelade bir açlık olabilir mi? O fevkalade bir ibadet iken… Oruca sadece yememek, içmemek gibi basit ve sıradan bir olgu ile sıhhat ve afiyet için tutulan sıradan bir perhiz demek elbette ki 'lübb'ü 'kışır'a feda etmektir. Kalbi kalıba değişmek…

Eğer oruç sağlık, sıhhat veya sosyal yardımlaşma, fakirlerle empati kurma vb. tali sonuçlar için olsaydı sadece Ramazan ayına mahsus olur muydu? Bir ay boyunca aralıksız olması da bir anlam ifade etmezdi. Hatta imsak ile akşam ezanı arasında aç kalanlardan daha fazla kendisini aç bırakanlar daha iyi oruç tutmuş olurlardı.

Ama hakikat hiç de öyle değil.

Çünkü oruç sadece ve sadece Rabb-i Rahman emretmiş diye tutuluyor/tutulmalıdır. Sadece O'nun rızası için… Diğer tüm sonuçlar bir hikmet-i Rabbaniyedir. Tali sonuçlardır. Ekstra menfaatlerdir.

Evet, her bir ibadetin tek bir gayesi, tek bir illeti vardır, o da Rabb-i Rahmanın rızasına eriştirmek… Bu öz, bu asıl korunduktan sonra bu sefer işin hikmeti devreye girer.

"Bir hükmün hikmeti ayrıdır, illeti ayrıdır. Hikmet ve maslahat ise tercihe sebeptir, icaba, icada medar değildir. İllet ise vücuduna medardır. Mesela, seferde namaz kasredilir, iki rekât kılınır. Şu ruhsat-ı şer'iyenin illeti seferdir, hikmeti ise meşakkattir. Sefer bulunsa, meşakkat hiç olmasa da namaz kasredilir. Çünkü illet var. Fakat sefer bulunmasa, yüz meşakkat bulunsa, namazın kasredilmesine illet olamaz..."

Ramazan orucunun belki de yüz binlerce hikmeti vardır ancak bu hikmetlerin tamamı tek bir illet etmez. Çünkü öz illettir hikmet değil. Asıldan sapma, aldanma, özü yakala, sadece özü, ihlâsı… O sırr-ı mahsusayı, o ruhu yakala... Ruh-u ramazan rızay-ı Rahman'dır. Yoksa açlık ve susuzluktan başka elde edeceğin tek bir sonuç olamaz.

"İblis, 'Senin şerefine andolsun ki, içlerinden ihlâslı kulların hariç, elbette onların hepsini aldatır, saptırırım' dedi."

İhlâslılar hariç...

Ayhan AKTAN

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.